dışarda yeniliyorsa hiçbir zevki olmayan yemektir. evde sevgili ile hazırlanıp yenen domatesli bir makarnanın verdiği tat, dışarda yiyeceğiniz hıçırtık italyan makarnalarına binbeşyüz basar.
her ne kadar romantik olsa da hani içine öküz oturur ya, aynen öyle olacaktır. acaba yemeği döker miyim, ağzımda bir şey var mı, kaba mı yiyorum lan acaba? diye endişelenirsiniz.
yemek yerken herkesten çekinen, dışarıda bir yerde yemek yeniyorsa lokantanın en kuytu köşesine gidilerek yenen yemeklere alışkın insanların bile huyunu suyunu değiştirir. Insanlarda böyledir ama birde bizim açımızdan bakmak istiyorum olaya. Tahmin ettiğiniz üzere Penguenlerden bahsediyorum. Önce yemek seçmeniz gerekecektir. Biz penguenlerde bu kolaydır. Sevgiliyle aynı yemek seçilir onlarca yemeğin içerisinden. onun sizin için çarpan kalbi yemek menüsündeki elinizi yönlendirir ve sipariş verilir. ilk yemeğiniz dahi olsa, bir porsiyon, yenilecek yemeğe göre bir çatal, bir kaşık yeterlidir. Kalbinizin bir olduğu ortamda etrafdaki yemek için kullandığınız eşyalarında tek olmasını istersiniz. Sanki elleriniz yokmuşcasına veya bebek misali karşınızdaki penguenin size yemek yedirmesini istersiniz. boğazınızdan geçen her lokmada, yaşadığınızın keyfini çıkartırsınız, etrafta size bakan bakışlara aldırış etmezsiniz. çünki karşnızda size bakan iki göz tüm dünyanızdır.
Ecel terlerinin döküldüğü anlardan biridir.
ilişkinin ilk zamanlarında yeniyorsa eğer, "ağzımda bir şey var mı?", "suratımda leke var mı?" gibi sorular doldurur insanın aklını. Ve buda yenilen yemeğin zehir etkisi yapmasını sağlar.