Sizi yatak odasına alacam diye kandırarak , erkenden uyanan teflon tavaya atıp aşkın ateşini yakarken,
Üniversiteden yeni mezun, bir litrelik cam kavanozun içine kırdığım yumurtalar için beni uyarmışlardi.
Bunlar gece hayatını seven, barlara diskoteklere takılan tavuk yumurtasıdır,
Ayıptır söylemesi biraz hafif meşrep olurlar, girdikleri ortamı bozarlar, küfürlü konuşurlar diye.
Henry miller' in, anais nin' e yazdığı aşk mektuplarını okuyan Kayseri ununu hüzünlü görünce sordum.
“iyi misin dostum”
Kitaptan etkilendiğini söyleyince, kafamı sallayıp
Lazımsın bana deyip iki kaşık yumurtaların üstüne bırakırken,
Tavada sevişip uyuya kalan peynir tereyağ çiftinin üzerine zayıflama diyeti yaptırdığım bir capia biberi minik minik doğrarken,
“abi ben seni böyle bilmezdim”
Cümlesini duyunca içim acıdı.
Yeteri kadar bekar tuz, biraz havalı pul biber ve kıvam kolaylaştırır diye yeşil gözlü, az zeytinyağını kavanozda depresif mikserle karıştırıp ,
Güleryüzlü teflon tavaya boşaltıp her iki tarafı da havada taklalar attırarak pişirdim..
Canımm...
"çay sevdalari filminin başlama gong' u çaldı."
Bir pembe gülü sofrada sana bakıp üzülsün diye bıraktım.
Minarelerden gelen son teravih , aşk'a kalkan otobüs yolcularına gecikenleri çağrıyor gibi,
Sıkıntılı telaşların mutlu biten vuslatı,
içimde volta atan huzurlar,
Denize girerken yağmurlar üfürürdü gündüz düşlerime,
ıslanır mı sokak lambası rehberleri, kelebek etkisiyle,
Lacivert karanlıktan ne çok korkardım oysa,
Elimi tutan küçük parmakların kaybolsam tanırdı,
Tırnak uçlarımdan.
Ben bahar severim,Ocağımın harı sen olursan,
Bak yerde babaannemden kalma keçi kilimi var,
Kök boyalı demişti, benim küçük halam,
“Telaş yok yetişir” diye ilave etmişti,
“Aşk herkese yeten ekmektir”,
Yendikce çoğalan telaş, azalan sıkıntılar gibi,
Lacivert karanlıktan korkarım hâlâ,
Volta atan huzurların yoksa yanımda,
Genelde senden gelen gün ışığı altında suyu ısıtır,
çalı çırpıyla yakarım sensizliği,
Mahçup özlemlerimi demlerim ,
Kavuşmak isteyen utangaç çaydanlıkta,
Ben lacivert karanlıktan korkarım,
elimden tutan yoksa hâlâ...
ayrı şehirlerde yaşanan ilişkiler daha fazla gebedir bu duruma.
telefonla bilgisayarla görüşmek geçirmez hasreti.
elin ele değmesinden başka ne geçirebilir ki özlemi?
hep yanında olmayı dilemekle, olamamak.
bunu mantığa kabul ettirmeye çalışırken kalbin isyan çıkarması.
olur olmaz zamanda değil, devamlı aklınızdadır sevdiğiniz.
uykudan uyandığınız andan, tekrar uykuya teslim olana kadar.
söylemez ağlarsınız özlemden. eğer ağladığınızı bilirse üzüleceğinden korkarsınız.
ayrı şehir aşkları, daha güçlü ama bir o kadar kırılgandırlar.
ama özlemi en çok çekende bu aşıklardır.
mecburi edit: ayrı şehir aşıklarındansanız, bilirsiniz elbet bu hafta yada gelecek hafta ya o gelecek ya siz gideceksiniz.
ama ayrı dünyaya düştüyseniz, ayrıldıysa sevdiğiniz sizin nefes almaya devam ettiğiniz dünyadan işte o zaman başlar özlem.
kalbim atmıyor aşkım. seninkinin durduğu an o da durdu. içinde sen vardın çünkü. sadece nefes alıp veriyorum.
elini tutmaya başladığınız, sarıldığınız ilk gün akıldan çıkmazken bir anda onu yaşadığı şehirde yalnız bırakmak zorunda kalırsınız. telefon en yakın dostunuzdur o durumda. sesini duyabilmek istersiniz, ama o ses kötü gelmemelidir bir gram bile. hep gülmelidir. biraz kötü gelse içinizden bir şeyler kopar ilk uçakla atlayıp yanına gitmek, yüzünü görmek istersiniz..
rüyanıza girsin diye beklersiniz, bari orada görebileyim diye. gece yatarken en son aklınızda olan, sabah ilk aklınıza gelen, gece rüyalarınızın da baş kahramanı olmalıdır. gördüyseniz rüyanızda güne güzel başlarsınız, bir de telefonunuzdaki birçok mesaj ondan gelen, sizi daha da mutlu eder. güne güzel başlamak için birkaç neden yaratmış oldunuz bile onu göremeseniz de..
onu hatırlatan her şeyle, göremeyecek olmanın verdiği acıya rağmen baş etmeye çalışıyorsunuz ama olmuyordur. yine onun yanında olmak, sizin için en önemli hale gelmiştir. onunla birlikte yaptığınız hiçbir şey tat vermez olmuştur. sinemaya gitmek zevksiz, şarkı söylemek, oyunlar oynamak, gezmek, dolaşmak yalan olmuştur sizin için, her kapı ona çıkmaktadır.
hayatın sizi sınadığını düşünürsünüz. her zamanki acımasızlığıyla size yine bir oyun oynamaya çalıştığının farkındasınızdır ancak bu sefer daha öncekilerden farklı bir şekilde güçlü ve dimdik ayakta kalmak istersiniz. sizi deviremeyeceğinden eminseniz sevgiliyi özlemenin değerini onu ilk gördüğünüz yerde anlayacaksınızdır, yok hayata yenik düşerim diyorsanız, özlemek diye bir şey yoktur zaten sizin için...
avcunda hissettiğin soğukluk, yüreğinde hissettiğin yanmadır sevgiliyi özlemek.
saatlerce yol gözlemek,
telefon çalsa diye beklemek,
her an yanında hissetmek,
içindeki şairi keşfetmektir sevgiliyi özlemek.
can yakar, yürek acıtır..
ciğerlerinize dolanın oksijen olduğundan emin olamazsınız..
sigaradan sararan parmaklar, sabahları alkolün bıraktığı kekremsi tat ise cabası..
elden ayaktan düşüştür, her yerde onu görüştür bi nevi..
çareler içinde çaresizliktir, en şiddetli ağtıların sancıların sebebidir..
insanların küskünlüğünüze anlam verememesinin sebebidir..
eğer kendinizden geçtiyseniz
ve onla ilgili şeylerde seviyorsanız kendinizi bile
verdiğin acı gönlünüzde akan bir şelaleyken
o'nun sularıyla arınıyorsanız günahlardan
ve geçemiyorsanız hiç şelalenin ardındaki gizemli mağaranın olduğu tarafa...
üzgünüm arkadaşlar, bayrağı gözyaşı bu ülkenin ve adı da sevgiliyi özlemek.