çok olmuş,
elime kalemi alıp da gece yarıları
seni uykundan edip
kulağını çınlatmayalı...
ara verdim ne zamandır
senli dizelere.
Gelmiyor aklıma hiçbir şey
Ve bulamıyorum sana kafiye
Koskoca üç yıl geçmiş
Bir çırpıda...
Bu da sensiz
bin doksan beş gün eder.
Ortalama her sene
bir puşt değse dudaklarına
Bunun da bedeli bana
Adam başına on beş yıldan
Kırk beş yıl eder.
Neyse, kapatalım bu mevzuyu
Görüyorsun işte,
Saçmalıyorum...
Sen en iyisi, yat uyu
elbet,
son bir şiir yazarım sana.
adamın birinden alıp da;
yazığında soyadını,
adının sağına...
kimi zaman bulmacalı olur. sevdiğiniz zeki bir insan olduğundan çözeceğine eminsinizdir. kendi ürününüz olan şiirin içine iki kıymetli ve bir az kıymetli varlığı da eklersiniz. hepsi bir arada çok güzel durmaktadır.
Sen yürürsün rüzgar yürür
Sabahlar sığmaz olur gözlerine
Her adımda çözülür bir karanlık
Şafaklar çiçek sunar ellerine
Gün tutuşur
Dağlar aydınlanır
Yeniden aydınlanır
Yeniden canlanan bu yaşam
Türküler dizer saçının tellerine
Sen yürürsün rüzgar yürür
Alıp savurur beni saçların
En kalabalık alanlara götürür
Bir cellat çıkar apansız
Bir fidan yeşermeden çürür
Ve kana bulanır ırmaklar
Baştan başa geçer kentleri
Kan temizlenir cellat ölür
Sen yürürsün rüzgar yürür
Mahpuslar soluğunla umutlanır
Toprak çatlar
Gökyüzü bıçak bıçak şimşeklenir
Görkemli bir yürüyüş başlar içimde
Ve bir tan vakti
Kırılır bütün güzellik yasaları
Ağaçlar aşk açar bahçelerimde
Sen yürürsün rüzgar yürür
Dallar eğilir
Yapraklar secde eder yürüyüşüne
Sular kabarıp dalgalanır
Köpüklü başlarıyla selamlar seni
Ve tanrılar kalır önünde
Ne beyler ne krallar
Seninle yazılır en büyük destan
En güzel tarih seninle başlar
Sen yürürsün rüzgar yürür
Bir sevinç boylanır dünyada
Çocuklar korkusuz büyür
Kan boğulur susar
Dokunup geçtiğin her kuraklık
Yemyeşil bir vadiye dönüşür
Sen yürürsün rüzgar yürür
Bizi bu deprem günlerinde
inan ki bir şiirsiz yaşamak
Bir de sensiz savaşmak öldürür...
Değmezmiş aslında,
Can çekişen umutların ardından,
Gözyaşı dökmeye
Üstelik herkese varken ölüm.
Ve sen razıysan uğurlamalara,
Ve ben hazırsam gitmelere.
Ne çıkar gideceğim yeri bilmesem.
Birkaç anıyı doldurup bavuluma,
Hatıraları takıp takıştırıp boynuma,
Terkederim kendimi.
Seni bulduğum yerde...
""seni sevdim, seni birdenbire değil usul usul sevdim
"uyandım bir sabah" gibi değil, öyle değil
nasıl yürür özsu dal uçlarına
ve günışığı sislerden düşsel ovalara
susuzdu, suya değdi dudaklarım seni sevdim
mevsim kirazlardan eriklerden geçti yaza döndü
yitik ceren arayı arayı anasını buldu
adın ölmezlendi bir ağız da benden geçerek
soludum, üfledim,yaprak pırpırlandı ağustos dindi
seni sevdim, sevgilerim senden geçerek bütünlendi
seni sevdim, küçük yuvarlak adamlar
ve onların yoğun boyunlu kadınları
düz gitmeden önce ülkeyi bir baştan bir başa
yalana yaslanmış bir çeşit erk kurulmadan önce
köprüler ve yollar tahviller senetler hükmünde
dışa açılmadan önce içe açılmadan önce kapanmadan önce
nehirlerimiz ve dağlarımız ve başka başka nelerimiz
senet senet satılmadan önce
şirketler vakıflar ocaklar kutsal kılınıp
tanrı parsellenip kapatılmadan önce
seni sevdim. artık tek mümkünüm sensin.""
Sevgili olmadığı, aşk kavramını zamanda kaybettiğin durumda hayali sevgili için bestelenebilir, misal:
A-rıyorum ama kimi
Ç-ok tatlı birisini
I-rak değilse benden
M-anasına baksana.
Baş harflerin oluşturduğu kelime şiirin yazıldığı zamandaki durumu tasvir eder.
Sen hayatıma girmeden önce değildim ben böyle,
Ve inanırmısın,kimseyi sevmemiştim böyle ölesiye.
Değer bilmedin.
Varmış gibi görünen aslında olmayan tek organdı kalbin.
Hani derdim ya sana sen "aşk" sın diye...
Sen bir hiçmişsin gözlerimde.
Ve son kez geçmişe bakıyorum.
"Neyim var?" diye.
Sen varsın.
Ve hep geride kalacaksın...
Maviye
Maviye çalar gözlerin
Yangın mavisine
Rüzgarda asi,
Körsem,
Senden gayrısına yoksam,
Bozuksam,
Can benim, düş benim,
Ellere nesi?
Hadi gel,
Ay karanlık...
itten aç,
Yılandan çıplak,
Vurgun ve bela
Gelip durmuşsam kapına
Var mı ki doymazlığım?
ille de ille
Sevmelerim,
Sevmelerim gibisi?
Oturmuş yazıcılar
Fermanım yazar
N'olur gel,
Ay karanlık...
Dört yanım puşt zulası,
Dost yüzlü,
Dost gülücüklü
Cıgaramdan yanar.
Alnım öperler.
Suskun, hayın, çıyansı.
Dört yanım puşt zulası,
Dönerim dönerim çıkmaz.
En leylim gece ölesim tutmuş.
Etme gel,
Ay karanlık...
Gözlerine bakarken
Güneşli bir toprak kokusu vuruyor başıma,
Bir buğday tarlasında, ekinlerin içinde
Kayboluyorum
Yeşil pırıltılarla uçsuz bucaksız bir uçurum,
Durup dinlenmeden değişen ebedi madde gibi gözlerin
Sırrını her gün bir parça veren
Fakat hiç bir zaman
Büsbütün teslim olmayacak olan...
desem ki vakitlerden bir nisan akşamıdır,
rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
sende tattım yemişlerin cümlesini.
desem ki sen benim için,
hava kadar lazım,
ekmek kadar mübarek,
su gibi aziz bir şeysin;
nimettensin, nimettensin!
desem ki...
inan bana sevgilim inan,
evimde şenliksin, bahçemde bahar;
ve soframda en eski şarap.
ben sende yaşıyorum,
sen bende hüküm sürmektesin.
bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.
günlerden sonra bir gün,
şayet sesimi farkedemezsen,
rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden,
bil ki ölmüşüm.
fakat yine üzülme, müsterih ol;
kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,
ve neden sonra,
tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede,
hatırla ki mahşer günüdür!
ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.
bir dilsiz,bir kör,bir sakatım:
gönlümün yarasına bunları yazmaktayım
geceleri gündüzleri kenara koymaktayım
gidilecek tek yer var kokun olmayan
oraya doğru yol almaktayım
vefa apartmanı:
kapa kapılarını,dön sırtını,
asla sana koşmayacağım
nasıl ki kırdın kolumu kanadımı;
bekleme;
pencere gül atmayacağım.
vefa apartmanı*
dik yamacın en tepesinde dört katlı
dışı sarı boyalı,yirmiiki kapılı
dördüncü kapıda bıraktım;
gençliğimi,hayallerimi,umutlarımı
fakat yine de doymaz vefa apartmanı!
i̇hanet en çok sana yakıştı
şimdi çek perdelerini,kapa kapılarını
ankara* bugün seni izlemeli
yakma ışıklarını,
öyle karanlık ol ki
kimse fark etmemeli içindeki karanlığı
vefa apartmanı*
yıkıl git hayatımdan
adın dilime dokunmamalı
dilsiz apartmanı*
yol üzerinde beş katlı
boyası dökülmüş,dokuz kapılı
sekizinci kapıdan girdi ihanet
soydu yalnızlığımı;öptü kokladı
elimden tutup pencereden baktı:
bakdedi:
bütün yollar bana çıkıyor,gördün mü?
baktım:
tepeye doğru üç yol
üçü de karanlık
dilsiz apartmanı*
aç kapılarını
yak ışıklarını
seni kimse görmemeli
ah kimse bilmemeli:
sekizinci kapıda neler yaşandığını
şimdi susuyorsun dilsiz apartmanı*
en büyük gururlar kapında yatmalı
dilsiz apartmanı*
yak ışıklarını,aç perdelerini
bin bir renkle doldur kapılarını
bugün bayramındır;
toprağa gömdün
vefasız ankaranın
vefasız apartmanını .
bu yaşa geldim içimde bir çocuk hâlâ
sevgiler bekliyor sürekli benden.
insanın bir yanı nedense hep eksik
ve o eksiği tamamlayayım derken
var olan aşınıyor azar azar zamanla.
anamın bıraktığı yerden sarıl bana
anıların kar topluyor inceden
bir yorgan gibi geçmişimin üstüne.
ama yine de unutuş değil bu
sızlatıyor sensizliği tersine.
senin kim olduğunu bile bilmezken.
arka sokaklarda bulmuştuk birbirimizi,
yaratmıştık kendi çizgimizi.
en güzel anlar kayıp giderken zamanımızdan,
kader ne yapıp edip ayırdı kalplerimizi.
hep böyle mi olmalıydı?
dürüstlük kazanmamalı mıydı?
nasırlaşırken benim kalbim,
sana orada bir yer kalmalı mıydı?
zaman dediler ilaçtır dediler,
kandık, dinledik birer birer.
bir daha kaybetmeyeceksem eğer,
yalan da söylerim ne fark eder?