bir de kazağı ören kızın ağzından dinleyelim olayı;
mevsimlerden sonbahar, içi sevgi pıtırcığı olmuş, dışarıdan tarz görünümünü bozmayan üniversite öğrencisi kız, elinden gelen becerinin de etkisiyle sevdiği olacak adama kazak örmeye başlar. söz konusu sevgili zenginler zengini bir ailenin -o zamanlar tarafımdan anlaşılmamış olsa da- kibirli ötesi çocuğudur.
kızceğiz kazağı örer, ki mükemmelen örmüştür kendisi, ne bir ilmek kaçığı vardır ne de kabadır. 3 numara şişle angora ipliğinden örmüştür bunu kızımız. ve ayrıca o zamanlar durumları (bkz: #4146576) yeni yeni toparlanmaya başlamıştır, öküze hediye eder zamanı geldiğinde.
kış daha yeni girmiştir, gayet giyilebilir olan kazağı sevgili öküzümüze verdiğimizde önce bön bön yüzümüze bakmış; ondan sonra e ben bunu nerde giycem demiştir. salak kız hala -kıyıp da üzerime giyemem- anlamına almış ve sevinmişse de; öküzün devamında ben el yapımı şeyler giymem diyerek cümleyi tamamlamasıyla kazağı nazikçe elinden almış ve önünden geçilen çöp kutusuna atmıştır.
kıymet bilmeyen öküzlere denk gelmek şu hikayedeki hanımkızımıza ait bir özelliktir.
mustafa sandal şarkılarıyla büyümüş kızdır. nostalji yaşamak isteyen, sevgilisinin kendi elleri ile oluşturduğu giysiyi giymesini isteyen, doğum gününde manevi değeri yüksek hediye vermek isteyen kızdır. her şeyden önce "sevgilisinin başına çorap ören kız" dan hayırlıdır, evladır, makbuldur.
(bkz: başına çorap örmek)