mustafa sandal şarkılarıyla büyümüş kızdır. nostalji yaşamak isteyen, sevgilisinin kendi elleri ile oluşturduğu giysiyi giymesini isteyen, doğum gününde manevi değeri yüksek hediye vermek isteyen kızdır. her şeyden önce "sevgilisinin başına çorap ören kız" dan hayırlıdır, evladır, makbuldur.
(bkz: başına çorap örmek)
bir de kazağı ören kızın ağzından dinleyelim olayı;
mevsimlerden sonbahar, içi sevgi pıtırcığı olmuş, dışarıdan tarz görünümünü bozmayan üniversite öğrencisi kız, elinden gelen becerinin de etkisiyle sevdiği olacak adama kazak örmeye başlar. söz konusu sevgili zenginler zengini bir ailenin -o zamanlar tarafımdan anlaşılmamış olsa da- kibirli ötesi çocuğudur.
kızceğiz kazağı örer, ki mükemmelen örmüştür kendisi, ne bir ilmek kaçığı vardır ne de kabadır. 3 numara şişle angora ipliğinden örmüştür bunu kızımız. ve ayrıca o zamanlar durumları (bkz: #4146576) yeni yeni toparlanmaya başlamıştır, öküze hediye eder zamanı geldiğinde.
kış daha yeni girmiştir, gayet giyilebilir olan kazağı sevgili öküzümüze verdiğimizde önce bön bön yüzümüze bakmış; ondan sonra e ben bunu nerde giycem demiştir. salak kız hala -kıyıp da üzerime giyemem- anlamına almış ve sevinmişse de; öküzün devamında ben el yapımı şeyler giymem diyerek cümleyi tamamlamasıyla kazağı nazikçe elinden almış ve önünden geçilen çöp kutusuna atmıştır.
kıymet bilmeyen öküzlere denk gelmek şu hikayedeki hanımkızımıza ait bir özelliktir.
Tatlis ve güzel bir hediyedir. Emektir ama sevgiliye verilecek bir hediye midir? Orası tartışılır. Daha çok nisanliya falan uygundur. Hatta eşe. O daha garanti. Emek boşa gitmesin.
takdir edilesi kızdır.
herşeyden önce bir insanın topluma faydalı uğraşlarının yanında kendisini iyi hissetmesini sağlayacak kendince vakit ayırabileceği işler vardır. kitap okumak, örgü örmek, yemek pişirmek gibi. sevdiği bir insana kazak örmek gibi emek vererek yaptığı bir işi zaman kaybı olarak görmek bir insanın dünyaya sığ bakması yahut hazırcı olmasından ileri gelir. en kralından kışlık çorap bile el ögrüsü patik denilen çoraplar kadar sıcak tutmaz ayağınızı. en pahalısından bir kazak da annenizin yahut sevdiğiniz bir insanın ördüğü kazak gibi sıcak tutmaz sizi. kazak örmek sadece bir hobi olup günlük vaktinin belli bir kısmını ayırarak yapılan bir iştir. kazak ören bir insan aynı zamanda ağdasını yapıp, kaşını alıp, müzeye gidip, kitap da okuyabilir. kazak örmek bir kızın kendisini farklı şeylerde geliştirmesine engel değildir. ayrıca başkasına verilmek üzere kendi el emeğiyle yaptığı bir işten daha güzel bir hediye olamaz diye düşünüyorum ben.
edit: sevgilisine kazak oren kiz başlğına yazmıştım nedense bu başlık açılmış oldu. o yüzden alakasız yorum yazdığımı düşünen olursa belirtmek istedim. *
ilk bakışta tuhafiyeyi zengin etmeyi kasafına koymuş bayan profili gibi gözükse de aslında derine inildiğinde her dakka sevgilisiyle yaşayan dünya iyisi bayan profilidir.
........
çünkü bir kazağı başlayıp bitirmek en azından üç ya da dört ayını alır.kolay değil bu el işi, güç kuvvet ister milleri(3 numara şişleri) sallarken;ya dalgınlığına gelip eline batsa birisi,eklemlerine zarar verse allah muhafaza ömür boyu taşıması gereken maraz demektir.
sadece ellerinin marifetiyle bitse yine iyi,göz nuru akıtır o ince ilmiklere.
ipi işaret parmağına her sardığında daha derinden ve kombine bakmalıdır. örgüye,ölçüleriyle paralel gitmelidir kazağın adamakıllı eni boyu olsun.
neticede gözlerinin elleriyle işbirliği içerisinde olması ve ciddi bir emek sarfetmesi gerekmektedir ki verimli sonuç alınabilsin.
bütün bu ihtimalleri ve zahmeti düşünmeden şerit şerit işine bakmasını bilir oysa o,sevgilisi için.
sokaklarda sürten eve girmeyen sonra da ''ben evcimenim ''diyen bayan profiliyle kesinlikle aynı kefeye konmamalıdır.
(bkz: son kullanma tarihi) çoktan geçmiş,kimilerine göre gereksiz mi gereksiz gözüken bu ince iş onun hiç zoruna gitmez.aksine yüreği kıpır kıpır eder her ilmik çektiğinde.zaman zaman ilerisi için hayaller kurmasına vesile olur hatta.
kimi zaman gelinliği gelir aklına kimi zaman efendisi olduğu salonu ve mutfağı kimi zaman da nurtopu gibi çocuklar doğurmuş olmanın gururu geçer gözlerinin önünden...
sonra hiç kesintiye uğratmadan işini kolaysınmadan(küçümsemeden) kaldığı yerden yapmaya devam eder.
.......
''internet var,televizyon var,lak lak var,sözlük var...kazağa ne hacet.''
söylemlerine aldırmayan ''sevgilimi ben giydiririm,sevgilimi ben yediririm,sevgilimi ben içiririm.''mantalitesiyle tuhafiyeye gidip her renkten ip alır.sıcak sobanın dibine çöküp müstakbel damat adayına(sevgilisine) ''hayatım bir gelir misin kazağın boyuna bakıcam,kımıldama,ayy bekle'' komutları bile öyle büyük keyif verir ki o an ayaklarınızı yerden kesilmiş hissedersiniz.
........
hele ki kazakta düğüm yanlışı olmuştur,en ve boy ölçüleri kaçmıştır,işte orada pes etmemek içten değildir.
zira kocaman örgüyü sökecek yanlış yiv attığı yere kadar sökecektir dayanılmazdır.
kaybedeceği zamana mı yansın,harab olan emeğine mi yansın,sevgilisine kazağı bu kış giydiremeyeceğine mi yansın...
fakat o bi kere kafasına koymuştur her şeye rağmen kazağı örecek ya da söktüğü yeri yeniden yakalamaya çalışacaktır.
......
velhasıl kazak,ceket vs. v.s onun değeriyle ölçülemeyecek şeylerdir.
''hayır kazak örse nolur örmese nolur,her yer kazak,ayaklarını az yorsan iki ip parasına zaten bir kazak alırsın.''
ama işte konu ne kazak ne de ip parasıdır.konu konu konu konu.....konu..
........
konu fedakarlıktır,konu yürek birliğidir,konu sevgidir,konu ilgidir,konu konu...
işte o eli öpülesi ve tapılası biricik varlıktır.