sevgilinin ölmesi

    14.
  1. sevgilinin olmesi

    16 agustos 1999'u 17 ağustos 1999'a bağlayan gecedir. sevgilinizle adapazarı'nın eşsiz bir sokağında elele tutuşmuş dolaşıyorsunuzdur. sevgilinizi saat 00:00 da evine bırakmışsınızdır. siz de ailenizle kaldığınız eve, askeri lojmanlara doğru gidersiniz. eve 01:00 gibi gidersiniz acayip bir sıcak vardır. içini sıkar adamın. sevgilini ararsın. oda uyumuştur. açmıyordur telefonunu. neyse arkanı dönersin uyumaya çekilirsin. tam böyle dalmakla dalmamak arasında gidip gelirken bir ses gelir ve uyanırsın sonra devam eder. sonra annenin çığlığı ortalıkta dolaşır. gözlerin bulanır. kalkarsın annen herkes aşağı der. çıkarsın aşağı lojmanlarda herkes dışardadır. ama dışarıda adam gibi apartman kalmamıştır ayakta. sonra kardeşini teselli ederken bir anda sevgilin takılır aklına hiç düşünmezsin evin yıkılmış olabileceğini. sonra askerlerden biri babana durum değerlendirmesi verir. sen de dinlersin ve asker o acı sözleri söyler, "bütün evler yıkılmış komutanım". sen o haberi duyunca annenle babanla helalleşip aşağı sokağa gidersin. ve gördüğüne inanamazsın. sevgilinin evi çökmüştür. kafayı yiyecek gibi olursun ve askeri helikopter sesleri gelir. kurtarılması için bağırırsın ama askerler başka yere giderler. her yerden bağırışlar yükselir. sen de apartmana bağırırsın sevgilinin adını. ama cevap gelmez. kim onlara zeminde otur demiştir? sabaha kadar orada beklersin. sonra kurtarma ekipleri gelir yapacak bir şey yoktur. ekiplerle o apartmanda kazı yaparsın. yüzlerce kiloluk kolonları kendi başına kaldırmaya çalışırsın. sonra da cesetler bir bir çıkmaya başlar. ama kız arkadaşın yoktur. 2 günün sonunda artık bitirmişlerdir. cesetler üzücüdür ama senin sevgilin hakkında hiçbir kanıt bulunamamıştır. gitmemeleri için yalvarırsın ama gitmelilerdir. başka bir apartmanda bir ailenin sesi gelmektedir. sonra yine beklersin 5 günün sonunda bir kız cesedi çıkarırlar. sonra bir adam ve bir kadın daha bakarsın ki suratı paramparça olmuş bir kız. boynunda senin hediye ettiğin kolye var oradan tanırsın. gidip de sarılamazsın. sonra çadıra gidersin 3 gündür uyumuyorsundur. sonra hayat bu ya babanın taini çıkar ve ankara'ya gidersin. ankara'da yaşarsın. ya da yaşama takliti yaparsın. sonra 3 sene okula ve okumaya ara verir psikolojik tedavi alırsın ama aklından bu olay hiç çıkmaz.

    ek not: bu olay markasız'ın çok yakın bir arkadaşının başından geçmiştir.
    238 ...
  2. 43.
  3. 7 eylül 2001. tam 6 sene olmuş.

    ilk müdahele ile gözlerini açışı, ancak boynundaki izi tutarak nefes alamaması, ambulanstaki morarışları. son nefesleri. bir an göz göze geldik sanmıştım. hatta zorlasam pişman oldu bile derdim. ama yalanmış. o an bilinci kapalı olurmuş, gözleri denk gelmiş sadece o çok sevdiği gözlerime. isteyerek bakmamış. belki hiç pişman olmamış. tam 6 sene. acıları dinmiş olsun, belki bana yeter.
    218 ...
  4. 56.
  5. 6 sene önce sevdiği adamı toprağa vermiş biri olarak elimden geldiğince anlatmaya çalişacağım sevgilinin olmesini.

    hayatınızda boktan giden her durumda onun anısıyle teselli arıyorsunuz. şimdiki sevgilinizi terk edince, eve döndüğünüzde aklınızda ölen sevgiliniz oluyor. ben onu asla senin kadar sevmedim diye haykırmak istiyorsunuz. sorunlu ilişkilerde, insanlarla iletişim kurma problemlerinde hep ona sığınıyorsunuz. sen olsan böyle mi olurdu, gitmesen ben bu denli çöker miydim diye sayıklıyorsunuz hep. bir nevi savunma mekanizmanız oluyor.

    bazen film sahneleri gibi oluyor hayatınız. yatakta yorganların arasında hıçkıra hıçkıra ağlarken müziği son ses açıyorsunuz.

    özlem kelimesine yeni anlamlar yüklüyorsunuz. elleri mesela. gözleri. bir insan başka bir insanın tenini en fazla ne kadar özleyebilir ki. özlüyorsunuz. bir göğse sarılıp durmaya bu kadar mı hasret kalınır, oluyor.

    ama kesinlikle en en zoru insanlarla uğraşmak zorunda kalmak. siz konuyu açmasanız da onlar dinlemek istiyor önce. herkes başkasının trajedisinde kendi mutluluğunu görmeyi çok seviyor çünkü. anlatırken dayanamayıp ağlarsanız, bu kez de ulan kaç sene geçmiş çatlak karı hala ona mı ağlıyor diye gülüyorlar. hayatınızı yaşamaya devam ettiğinize, artik çoğunlukla mutlu olduğunuza, sadece aklınıza o geldiğinde inanılmaz güçsüz düştüğünüze ve acınıza dayanamadığınıza inanmıyorlar.

    sonra paylaşamamanın sıkıntısı var. benimki sadece bir sevgilinin kaybı değildi ardından daha da büyük sorunlar yaşadım dediğinizde açıklama bekliyorlar. anlatsanız kimse inanmaz -ki niye anlatmak zorunda olasınız ki, sizin hayatınız, sizin hatalarınız- anlatmazsanız içinizde kalıyor, gerçekten ölümüyle ne büyük bir dertle baş başa kaldığınızı bilmemiş oluyorlar.

    geçen uzun yıllardan sonra yeni bir perspektif geliştiriyorsunuz ama. evimde duvarımdaki resmiyle ağlamadan konuşmayı öğrendim mesela ben. kolumdaki isminden oluşan dövmeyi estetik olarak da sevmeye başladım. rüyamda onu gördüğüm gecelerin sabahında hayata küsmek yerine kokusunu gün boyu duymaya çalıştım. ölümle biten filmleri izlediğimde eve kapanıp ağlamak yerine hemen eğlenmeye koşmaya başladım.

    alışılmıyor mu, elbette alışılıyor. ben kendi kendimi çok tedavi ettim. eğlenmeyi gülmeyi keşkelerimi azaltmayı öğrendim. bir mezarını hiç ziyaret edemedim. beni çağırdığını bilmeme rağmen. bazen toprağına da kokusunun geçip geçmediğini delice merak etmeme rağmen. bir de 15 sene karşılıklı evlerde oturduğumuz sokağımızdan bir daha hiç geçemedim.
    149 ...
  6. 38.
  7. ne oldu, nasıl öldü... tüm bunlardan bahsetmek o kadar acı verici ki. bana çok soruyorlar. 3 yaşımda tanıştığım ve o günden ölümüne dek en uzun 4 ay ayrı kaldığım insanı, zamanla sevgilim olan birtanemi toprağa verdiğimi söylediğimde ağzımın içine bakıyorlar.

    oysa öyle zor ki ondan bahsetmek. aslında çok kolay. eğer birlikte nasıl büyüdüğümüzden bahsediyorsam, çocukluk oyunlarımızdan, disiplin cezalarımızdan, geceleri evden kaçıp barda sızdığımız günlerden, onun o kısacık ama inanilmaz başarılı futbol kariyerinden bahsediyorsam çok kolay. ama bir gece yarısı aniden ameliyata alındığı günden sonraki 2 seneden konuşmak o kadar zor ki.

    bazen çok dolup anlatmak istediğimde, birilerine içimi dökmeyi arzuladığımda, onsuz hayata hala alışamadığımı haykırmak istediğimde kimse olmuyor yanımda. kimi zaman ise üstüme gelinmesine dayanamıyorum.

    kimse yaşasın istemem bu kaybı. şerefsizim düşmanım da yaşasın istemem.
    126 ...
  8. 207.
  9. '' -Bu gece benimle kalır mısın? Lütfen.

    -Eğer kendini iyi hissedeceksen..

    -Seninle uyuduğum zaman hep iyi hissederim, biliyorsun.

    Eşyalarımı topladım ve hemen onun yanına gittim. Yedek anahtarımla kapıyı açtım. Yatağına uzanmış müzik dinliyordu. Saçından öpüp yanına uzandım. 'Nasıl hissediyorsun?'; dedim. Gülümsedi ve 'Şimdi çok daha iyi' dedi. Sarıldı bana. Gözlerinin altı morarmış ve zayıflamıştı. Onu öyle görmeye dayanamıyordum. Belli etmemem gerekiyordu. O uyurken tuvalete girip saatlerce ağlıyordum. Her yemeğin içine göz yaşlarım düşüyordu. Bulaşıkları göz yaşlarımla yıkıyordum adeta. Bir yandan sesimi duymaması ve iyileşmesi için dua ediyordum. Her seferinde. O ise hep gülümsüyordu benimleyken. 'Sevgilim, ben iyiyim. Benim için üzülme sakın. iyileştiğimde dışarı çıkacağız ve istediğimiz her şeyi yapacağız.' diyordu. 'Biliyorum sevgilim. Biliyorum..'

    Onda kaldığım gecenin sabahı işe gitmek için hazırlandım. ilk önce ona güzel bir kahvaltı hazırladım. 'Bunların hepsi bitecek sevgilim * ' diye bir not bıraktım. Saçından öptüm ve evden çıktım. Öğle arasında onu aradım ama telefonunu açmadı, uyuyor diye düşündüm. O günde çok işim vardı. Saat 8de çıkabildim işten. Öyle yorulmuştum ki. Aklımdaki tek şey onun yanına sokulup uyumaktı. Kapıyı açtım ve üstümdekileri çıkartarak odaya doğru ilerledim. Kapıda durdum. Tam kapının ağzında. Kahvaltısına dokunmamıştı. Not rüzgardan düşmüş, o ise bıraktığım gibi. Yavaş adımlarla yanına yürüdüm. Dudaklarına dokundum. Kaskatı.. Buz gibi, Bir yandan hala gülümsüyor gibi. Yanına oturdum. Ağlayamıyordum bile. Çenem kasılmıştı. 'Seni seviyorum sevgilim. Neden gittin?' bile diyemiyordum. Öylece izliyordum donuk bedenini. Üç gün boyunca onunla öyle kaldım. Ellerim dudaklarında, dudaklarım boynunda. Telefonlar ve kapılar çalıyor. Açamıyorum. Onun yanından ayrılamıyorum. Açlık nefesimi kokutmuş, susuzluk dudaklarımı kurutmuş.. En sonunda kapıyı kırdılar. içeri girdiler. Beni tuttular kollarımdan, onun yanından götürmeye kalktılar. işte o zaman ağlamaya başladım.'Ayırmayın bizi. Bırakın beni!'

    Hastanede kaldım birkaç hafta. Kalkamıyordum. Konuşamıyordum bile. Boynumda bana verdiği kolye duruyordu. Onu tutuyordum sadece. Annesi geldi sonra. 'Kızım' dedi, 'Sana bunu bırakmıştı.'

    Bir kutu uzattı ve dışarı çıktı. Kutunun içinde bir sürü şey vardı. Pipet, oje, kalem, çakmak, kulaklık, diş fırçası, kullanılmış kontör, ikimizin ilk fotoğrafı, kanlı bir kumaş parçası ve bir mektup. Mektubu açtım. Aynen şöyle yazıyordu;

    'Merhaba Sevgilim! Bunları hatırladın mı?

    Pipet: Seninle ilk içtiğimiz içkinin pipeti. Sen masadan kalkarken, seninkini alıp cüzdanımın içine koymuştum. Hep sakladım onu sevgilim.

    Oje: Bende kalkdığın ilk gün. Kırmızı ojeni bizde unutmuştun. Onu da sakladım ben.

    Kalem: Sana ilk yazdığım mektup vardı ya. Bu kalemle yazmıştım işte.

    Çakmak: ilk sigaranı yaktığım çakmak. O gün çok gülmüştük hatta. Hala unutmam.

    Kulaklık: Otobüste şarkımızı dinlerken bu kulaklığı takmıştık kulaklarımıza. Başın omuzumda uyuya kalmıştın. Ne güzeldin. Seni öyle ömür boyu izleyebilirdim.

    Diş fırçası: Bak işte, buna güleceksin. Aslında o sevdiğin diş fırçan kaybolmamıştı. Ben almıştım onu. Hatta itiraf etmek gerekirse ara sıra dişlerimi onunla fırçalıyordum sevgilim.

    Kontör: Bak işte bu çok özel. Seninle ilk günlerimiz. Bu da seninleyken aldığım ilk kontör. Sana çabuk cevap vereceğim diye nasıl aceleyle kazımıştım ama. Keşke görebilseydin.

    ikimizin ilk fotoğrafı: Çimenlere uzanmışız. Kollarımdasın. işte o gün sana aşık olduğumu anlamıştım.

    Kumaş parçası: Sevgilim.. Belki bunu yaptığım için kızacaksın bana.. Benim olduğun gece. Senin kanın. Benim nefesim.

    Aslında birçok şey var bende. Onları sonra sana verecektir annem. Ölüme yaklaştığımı biliyorum. Ama ölmek istemiyorum ben. Seninle daha çok vakit geçirmek istiyorum çünkü. Daha çok sevmek istiyorum seni. Kimsenin seni sevemeyeceği kadar çok.

    Ve beni görmeye dayanamadığını biliyorum sevgilim. Geceleri sesini duyuyorum, ağlıyorsun. Sen orada ağlarken bende kafamı yastığa gömüp ağlıyorum. Yemek yaparken, temizlik yaparken, müzik dinlerken.. Ağlıyorsun, biliyorum. Bende ağlıyorum sevgilim. Öleceğim diye değil, sensiz gideceğim diye. Seni tek bırakacağım diye. Yaşadığımız onca şeyden sonra böyle bitmesi ne acı. Seni severken ölüyorum, beni severken ağlıyorsun. Ben yarım gidiyorum, sen yarım kalıyorsun. Keşke 'Sende gel' diyebilseydim ama diyemem. Ve sakın böyle bir şeyi aklından geçirme. Benim için yaşayacaksın ve benim için gülümsemeye devam edeceksin.

    Bana yaşattığın her şey için teşekkür ederim sevgilim.

    Seni bekleyeceğim; Nefesim tekrar hayat dolana kadar.

    Etim, kemiklerimden ayrılıyordu her satırda. Her satırda biraz daha parçalanıyordum. Nefesim yarım kaldı, kalbim zaten parçalandı. Yaşamıyorum bende sanki. Tenine tekrar dokunabilmek, ellerimi dudaklarında gezdirebilmek için nelerimi vermezdim. O gözlerimin önünde çürümüştü. Her görüşümde daha da eriyordu. En sonunda gitti işte. 'Seni seviyorum' diyemeden gitti. Ona sarılıp 'Lütfen. Lütfen bebeğim. Bırakma beni.' diyemeden gitti. Aşık olduğum adam, yok artık. Yanımda değil, tek kaldım. Kim sevecek beni onun kadar? Kim 'Sevgilim göbeğindeki doğum lekeni çok seviyorum' diyecek? Kim öpecek dudaklarımdan? Geceleri kabus gördüğümde, kan ter içinde kalmış bir halde ve korkmuşken kim 'Sevgilim. Şşş. Geçti. Kabus gördün, yanındayım ben.' diyerek sarılacak bana?

    işte. Benden böyle gitti.

    Hiç haber vermeden.. 'Seni seviyorum' diyemeden.

    Ardında tüm anılarımızı bırakarak gitti.. ''

    -dungibi-
    81 ...
  10. 100.
  11. bir gün bir sözlükte açılan başlıkla perişan olmanız, aynı zamanda paylaşanlar olmasından dolayı yalnız hissetmemenizdir. ölmekten beterdir. düşmanınız için bile dilemeyeceğinizdir. öleceğini hisseder gibi arayıp, gururdan arınıp, başına gelenleri öğrenmektir. ertesi gün öğlene kadar içip, hastaneden gelen laneth haberi beklerken bir şey olmamasını canınızdan dilemektir. barışmak için yalan söylettiğine inanmaya çalışmaktır. annesinin "başımız sağolsun" mesajıyla hayata küsmek ve bir daha ölen birinin yakınına asla o cümleyi sarfetmemektir. herkeste onu aramaktır. basit olaylara üzülenlere karşı çok kuvvetli bir panzehirle, olgun bir şekilde gülümsemektir. gidilen her yerde onu hatırlamaktır. ailesinin aileniz olmasıdır. yeğeninin hala size "yengiii" ( yenge ) diye seslenmesidir. ona özel klasörlerce şarkı biriktirmektir. son konuştuğu insanları milyonlarca defa arayıp neler söylediğini kelimesi kelimesine öğrenmeye çalışmaktır. yeni gittiğiniz her yerde keşke onunla paylaşabilseydim demektir. kötü gün dostlarını tanımaktır. son yaptırdığı, sizin sevdiğiniz şekilde dövmeyi görememektir. abisinin, doğacak çocuğuna koymak için, "siz adı ne olsun isterdiniz?" diye sormasıdır. üzgünlüğün, acının bile ona ait olup da keyif vermesidir. keşke çocuk yapsaydık demektir. her aklınıza geldiğinde iç organlarınız parçalanıyor gibi hissetmenizdir. artık akmayan gözyaşınızın görünmeyen bir kana dönüşmesidir. ona ait olan her şeye kendinizden daha çok değer vermenizdir. resimleriyle buruşur diye uyumaya kıyamamanızdır. rüyanızda gördüğünüzde ve uyandığınıza en çok üzüldüğünüz, kanadığınız andır. rüyanızda sarıldığınız anlar için Allah'a şükretmenizdir. Ahirette onunla olmayı her şeyden çok istemeniz ve bunun için dua etmenizdir. yerine kimseyi koyamamanızdır. kızdığınız özelliklerini delicesine özlemenizdir. özlemek, her ezanda dua etmek, sevmek, değer vermek, aşık olmak, paylaşmak, önemsemek, ağlamak, gülümsemek, hatırlamak, unutmamak, kıymet bilmek, zorlanmak, isyan etmek, içmek, gizlice ağlamak, mezarında yalnız bırakılmak istemek, acı çekmek, "sana ondan başka kimse bunu yapamazdı" ile başlayan cümleleri kendinden nefret ederek dinlemek, pişman olmak, bilmediğiniz duyguları tatmaktır. Hayattır!
    92 ...
  12. 1.
  13. canınızın, birtanenizin artık hayatta olmaması, sizi ebedi tarafta beklemeye geçmesi durumudur. hayatınızın anlamının bir anda yok olması, gündüzlerinizin gece olması, gözleriniz açık olsa bile bilincinizin kapalı olması gibi bir şeydir. nefesini bir daha teninizde hissedememek, ''seni seviyorum'' demesini bir daha duyamamak, sarılıp bir daha uyuyamamak demektir sevgilinin ölmesi.
    66 ...
  14. 16.
  15. şaka gibi bir şey.
    çünkü sevgili hiç ölmez.. ya da sen ölmez diye bilirsin. her zaman bir telefon kadar yanindadir. küs bile olsan orada bir sevgilin vardir, uzaklarda da olsa varligi yeterlidir. çünkü ertesi gün tekrar görüşeceksindir, çünkü haftasonunu birlikte geçireceğin kişidir, çünkü daha gezip tozacağın bir sürü yer vardir, yiyip icecegin bir sürü şey vardir, yapilacak bir sürü plan vardir. ayni universiteye gidip, ayni sehirde ayni evde yasama tutkusuna kapilirsin. o yüzden sevgili hiç ölmez. yarina umutla bakmani saglar cunku o senin sevdicegindir. butun bunlara inandigindan dolayi, ölüm hic aklina gelmez ve inanmazsin boyle bir seye.

    bir gece telefon gelir, * telefonun ucunda yillar önce sevgiliyi tanistiran arkadasin arar. ama bu sefer arama sebebi ayirmak icindir. ruya hatta kabus gordugunu dusunursun. sonra bir sürü küfür edersin, bunun sakasi bile olmaz ulan dersin ama essogluessek o kadar israrlidir ki elinle tuttugun telefonun yandigini hissedersin. elin yaniyor sanirsin ama yüregin yanmaya baslamistir o an. gözünde birden arasin ölümü canlanir *. acaba ben de bir romanin icinde miyim ? caresizlikten baska bir sey yoktur onunde. hic ölmeyecek kisi artik ölmüstür ve paramparca bi hayat sana kucagini acmistir. artik ne dersler ne universite ne de baska seyler umrunda degildir. hayatin akisi, egitimin, arkadaslarin hepsi onunla beraber mezara gitmistir. hatta sen de oradasindir.

    yillar gecer. etrafından duydugun şey hep aynıdır. "hayat devam ediyor" *. evet ama sana degil baskalarina devam ediyor o hayat.
    mezardan cikabilirsen ne mutlu sana.

    siradaki sarki size gelsin. (bkz: yalniz sarki)

    *
    56 ...
  16. 277.
  17. aslında uzun zaman önceydi üniversitedeydim.
    kötü bir ilişkiden çıkmış ve onunla tanışmıştım. voleybolcuydu. güzel gözleri vardı. uzun boylu bi kızdı.
    çok sevmiştim, gerçekten ama gerçekten çok sevmiştim. hep ufak bir kaçış havası vardı. her an gidebilirim der gibi.
    istemediği bir şey yapmazdı, yaptıramazdım. triple tavırla ağzından 1 kelime bile alınamazdı.
    beni sevdiğini ilk o söylemişti, bense ilk gördüğüm günden beri deli gibi aşıktım.
    birlikte kaldığımız, haftasonu tatiline çıktığımız bile olmuştu.
    arkadaşlarını tanımazdım. sadece 2 tane çok yakın arkadaşını görmüştüm.
    birgün erkek takımı ile kız takımı antrman maçı yaparken, sporu kızlara hava sanan bir oyuncu sert bir smaç ile topu kız arkadaşımın çenesine nişanlıyor. darbenin etkisiyle bayılıp kafasını yere çarpıyor. beyin sarsıntısı ile hastaneye kaldırılıyor ve 4 saat sonra eyin ölümü gerçekleşiyor. 10 gün boyunca da fişinin çekilmesi bekleniyor.
    o 10 gün içinde, varlığından haberdar bile olmadığım, hissetmediğim o adamla yatağı başında gözyaşı döküyorum.
    birbirimize 10 gün boyunca tek kelime sormuyoruz ve konuşmuyoruz.
    cenazesinde bi köşede hıçkıra hıçkıra ağlarken görüyorum onu. yanına gidip elimi omzuna attığım gibi gerçekler dökülüyor. 2 yıldır birlikte olduklarını, spor klübünde tanıştıklarını kazaya en yakın arkadaşının sebebiyet verdiğini söylüyor. bizim ne kadar zamandır birlikte olduğumuzu soruyor. bense o adama duymak istediği şeyi söylüyorum.
    "benimki sadece platonikti, o seni çok severdi"
    biraz gülümsedi, "ne aptalım, özür dilerim" dedi.
    en azından ikimizden biri onu sadık olarak hatırlamalıydı.
    54 ...
  18. 61.
  19. Bir yılbaşı gecesidir ve sevgili ne yazık ki o gün nöbettedir. işte tam o sırada nöbetçi olan sevgili bişiler almak için çalıştığı hastahanenin karşısında ki bir yere gider,ordan yiyecek bişiler alır ve tam nöbetine devam etmek üzereyken bir kargo kamyonu üzerine sürer sevgilinin,akabinde hemen o sırada asker olan sevgiliye telefon gelir,çünkü telefon rehberinin başında aaskım diye kayıtlıdır sevgili,ve işte o sırada dünya başa yıkılır,önce anlayamaz telefonda konuşanın kim olduğunu,sonra parçalar yerine oturur,bir ürperti gelir içine ama sevgili gitmiştir...ve bir daha hiç yılbaşı kutlamaz taxirider hemde hiç...vede genc asistan doktorlara ne hissettiğini bilmeyen bakışlarla bakmaya başlar içi bir hoş olur bu entry'i görüncede...
    44 ...
© 2025 uludağ sözlük