serhat ulueren'e telefonla bağlanmış ve o polemik çıkartacak soruyu sormasını bekleyen bir katılımcı gerginliğinde, aslında uzun süredir bekliyordum bu soruyu. epey zamandır konunun buraya gelmemesi için ustalıkla mevzuyu değiştiriyor, obezite diye girdiğimiz konuyu 11 eylül saldırılarına ve dünya üzerindeki etkilerine getirebiliyordum. ama her seferinde aklını aldığım sevgilim taktiğimi anlamış olsa gerek, bu sefer ağzını açar açmaz, araya girmeme ifırsat bile vermeden direkt sormuştu o soruyu. kafaya koymuş, ağzıma sıçacaktı. kaçış yoktu..
seçenekleri düşünmemin bir anlamı yoktu. her iki cevapta da önce suratını asacak, sonra kendisini aslında hiç sevmediğimi söyleyecek ve ağlamaya başlayacaktı. o yüzden fazla düşünmedim. "olur mu aşkım inceciksin dünyalar güzelim benim" dedim.
son zamanlarda çok kilo almışmış, ben farketmemişmişim, zaten onla ilgilenmiyormuşmuşum, hep aynı şeyi yapıyormuşmuşum falan filan. biliyorum öküz kadar oldun. hayvan gibi yiyorsun her oturduğunda. bir oturuşta 2 büyük pizza devirip, yanısıra 2.5 litre kola içiyorsun. ama böyle denir mi aşkım? yakışır mı bana? çoğayıp.. hiç tanımamışın beni..
türkçe de "değil mi" ile biten diğer tüm sorular gibi cevabı bilindiği halde teyit etmek amaçlı karşı tarafa yöneltilen ve aslında soru anlamı da taşımayan bir sual olması sebebiyle "hıı, evet öyle" cevabını vermek ya da hiçbir şey demeyerek sessiz kalmak ihtimalleri bir yana, sevgilinin kalbinin kırılma olasılığına karşı "ne münasabet dal gibisin maşallah" ya da "kilo sana yakışıyor ama" vb. beyaz yalanları söyleme ihtimali bir yana... hangi taraf ağır basıyorsa, kişi tercihini ona göre yapmalıdır. tecrübeyle sabittir ki beyaz yalanlar -bu da bir teselli işte yalan yalandır elbet- durumu kurtarmaktadır.
sinir bozucu durumdur. sürekli sorar, sorar bunaltır insanı. hatta ileri safhalarda bayıltabilir. hayır değilsin desen yalancı olursun, evet öylesin dersen kaba erkek olursun. erkek adamın işi zor arkadaş.*