aklıma (bkz: emrah serbes)'in bir yazısında geçen, " (bkz: teorik olarak ayrılmak mümkün değil)!" demesi geldi. herhalde bu tür durumlar kastedilmişti. ha burada ben robot gibi hiç duyguları olmamış bir adam gibi bahsettim kendimden ama, (bkz: öyle değil). adamın duygularını alıyorlar. hikaye de burada başlıyor işte.
yokluğuna değil de yokoluşuna alışılmıyor gerçekten. o toprağın altına emanet etmek zorunda olmak.. hergün kendine defalarca söylesen de alışamıyorsun yine. o öldü, toprak oldu. söylerken ne kadar kolay, peki ya yaşarken ?
hani olurya birini çok seversiniz ve o sizi yarı yolda bırakır gider. kafanız dumanlanır içiniz bulanır. bir tafanız sevgiliyi unutmayı yeğler, diğer tarafınız ise ölesiye dek yaşatmayı. çetin bir savaş başlar... ev sahipliğini sizin bedeniniz yaptığdan ötürü her sonuç doğrudan sizi etkiler. ve o zaman ölüm mantıklı gelir yaşamaktan korkarken tüm bunları...yada sevgiliye kavuşmanın en kısa ve kesin yolu...
sevgilinin varlığında kalpteki işgal ettiği yerin, yokluğunda boşluk kalması ve beraberinde insanın alışamamasıdır.
askerdeki sevgilidir, bir türlü alışılmaz yokluğuna aklına her geldiğinde aramak istersin ama her istediğinde ulaşamazsın böyle bir kısır döngüdür günler geçer yinede alışılmaz sevgilinin yokluğuna yolda yürüyen iki sevgili bile hüzünlendirir insanı o neden yanımda yok dersin günler böyle geçer gider ama asla yokluğuna alışılmaz hep özlemlerin en büyüğünü yaşatır...