yitirilmiş duyguların ürünüdür. çoğu insan bunun sevmekten, duygusallıktan, iyiye yormaktan olduğunu zanneder. kişi kendisi bunun tutkuyla bağlılıktan olduğunun yarı farkındadalıkla yaşamaya çalışır sadece.
oysa böyle bir basiretsizlik, tutulmuşluk, aynı şeyi başka bir insan yapsa hemen tepki verecekken o tepkiyi verememezlik; o kişinin duygularının sömürüldüğünü, çekildiğini, neredeyse kalmadığını gösterir. bir robot değildir belki; belki şeytanın asistanı da değildir ama yaşayan biri olmadığı tutulduğu gezegenden bellidir. hangi gezegenin hangi gezegenin uydusu olduğu belli ise ona sadece savrulmak düşer. kendi galaksisinin farkına varana kadar.
çaresizliğin,acizliğin dibe vurmuş halidir. mantıkla duygu arasında ki çatışmanın kişiyi esir almasına yol açacak hadisedir.Aynı zamanda sevgilinin içinde bir yerlerde iyi bir şeylerin kaldığının umut edildiği gerçeğidir.
tuvalette patır patır sıçarken bulmaca çözüyorum gibi ufak yalanlar söylüyorsa kendi tercihimle bile bile inanmayı tercih ederim. öbür tülü aşkım şu kadar sıçtım falan diyecek aman diyeyim.
burda en önemli nokta neye inanmak istediğindir. madalyonun iki yüzü var biri yalana bulanmış kötü yüzü diğeri senin yanlış anlamana bulanmış iyi yüzü, ilkini seçersen aşk biter. mecbursun ondan ziyade kendini suçlamaya. ben yanlış anladım dersin devam edersin. işte inanmak istediğin asıl budur.
Salağa yatmak...
Bazen öyle bir seversin ki, herkesten çok ona inanmak istersin. Ne kadar mantıklı olsan da duygular mantığın önüne geçebilir bazen. Bu bir çeşit kaybetme korkusundan kaynaklanır, gerçekler acıtabilir, bir şeyleri tamamen yok edebilir, parçalayabilir. 3 maymunu oynamak zorunda bırakabilir hayat. Gözlerin bağlanır, dışarıya kapatırsın kulağını. Sadece inanmak istediğin şeye inanırsın ve inanmak istediğin kişilere. inanırsın yalan olduğunu bile bile, çaresizce.
sevgili büyük ihtimalle yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim psikolojisini benimsemiştir. umulur ki kendi yalanlarına inanıp doğruydu diye ağlayıp beyninizin etini yemesin.
Polyannacılık gibi birşeydir. " o bana yalan söylüyor. demekki bana değer veriyor, beni kaybetmek istemiyor. eğer öyle olmasaydı yalan söylemek zorunda kalmazdı. ahh aşkım benim " gibi düşüncelere neden olan, aşkından gözü dönmüş insanlar için geçerli bir durumdur.
Ayrıca "Prestij" filminde geçen "siz sırrı çözmek değil, kandırılmak istiyorsunuz" sözü ile bağdaştırılabilecek bir durumdur.
ancak; aptallık, salaklık ya da geri zekalılık ile uyumlu bir davranış. ya da korkaklık demeliydim belki de. ne denirse densin, alçakça bir davranış olduğu kesindir. evet, bu yüzden belki de alçaklık demek en doğrusu olur. bir başka yorum ile; insan kendini öldürebilir ve kendine istediği eziyeti edebilir. özgür bir dünyadayız, sidiğinizin cinsel organınızdan çıkıp akabileceği her toprak parçası özgürlüğün sınırları içerisindedir. bu yüzden aslında bu saçmalığı yapmak için alçak biri olmaya da gerek yok. öyle özgürüz ki bu bizi kendimizi becermemiz için tetikliyor ve yapıyoruz. bu bizim dayanamadan uyguladığımız bir ödleklik. yapalım o zaman; sevgilimiz için yapalım. düşünmek için sabırsız da değiliz, bekliyoruz. bekliyoruz ama bu bir cesaret işi ve sanırım çoktan ölmüştür artık cesur olan son insan, düşünmekte fayda etmiyor artık. korkaklık, alçakça enselemiş dünyayı ve onun içinde canlı olan her şeyi. sevgilin yalan mı söylüyor? ve bunu biliyorsun biliyorum ama ona eğer inanmazsan neler olabileceğini de biliyorsun, ama eğer ona inanırsan nerede kalacak senin kutsallığın? bırak ta sen ve çevrendeki her şey kötü olsun, berbat olsun, yok olsun, ama kendini kandırma eğer bunu yaparsan; kölesi olursun dünyanın ve zaman senin tatlı ruhun için asla geriye dönmez.