burda en önemli nokta neye inanmak istediğindir. madalyonun iki yüzü var biri yalana bulanmış kötü yüzü diğeri senin yanlış anlamana bulanmış iyi yüzü, ilkini seçersen aşk biter. mecbursun ondan ziyade kendini suçlamaya. ben yanlış anladım dersin devam edersin. işte inanmak istediğin asıl budur.
tuvalette patır patır sıçarken bulmaca çözüyorum gibi ufak yalanlar söylüyorsa kendi tercihimle bile bile inanmayı tercih ederim. öbür tülü aşkım şu kadar sıçtım falan diyecek aman diyeyim.
çaresizliğin,acizliğin dibe vurmuş halidir. mantıkla duygu arasında ki çatışmanın kişiyi esir almasına yol açacak hadisedir.Aynı zamanda sevgilinin içinde bir yerlerde iyi bir şeylerin kaldığının umut edildiği gerçeğidir.
yitirilmiş duyguların ürünüdür. çoğu insan bunun sevmekten, duygusallıktan, iyiye yormaktan olduğunu zanneder. kişi kendisi bunun tutkuyla bağlılıktan olduğunun yarı farkındadalıkla yaşamaya çalışır sadece.
oysa böyle bir basiretsizlik, tutulmuşluk, aynı şeyi başka bir insan yapsa hemen tepki verecekken o tepkiyi verememezlik; o kişinin duygularının sömürüldüğünü, çekildiğini, neredeyse kalmadığını gösterir. bir robot değildir belki; belki şeytanın asistanı da değildir ama yaşayan biri olmadığı tutulduğu gezegenden bellidir. hangi gezegenin hangi gezegenin uydusu olduğu belli ise ona sadece savrulmak düşer. kendi galaksisinin farkına varana kadar.