unutmak istemediğin için unutulmaz. sevmek unutmaktan daha zorken, biz insan olarak bir şeylere bağlanma ihtiyacı duyduğumuzdan unutmaktan yana olmayız hiç. budur yani. bu kadar.
yenisine henüz rastlamamış olmaktan ve terkedilmenin depresif karanlığında kendinle yüzleşerek kendini acıtmaktan keyif alır bir dalgınlığın köklerinin seni ele geçirmesine izin vermektendir.
ayrıldıktan sonra akla hep yaşanan anılar gelir. onunla yaptığın kavga bile anlam kazanmıştır çünkü kaybettikten sonra. ona bi daha sarılamamaktan, kokusunu içine çekememekten korkmaya başlarsın. hatta; sen unutmaya çalıştıkça daha da çok aklına girer. her mesaj gelişinde mesaj atanın o olup olmama ihtimali gelir aklına. hafif bi heyecan basar. rüyalarında görürsün. uyandığında her ne kadar sinirlensende aslında "keşke uyanmasaydım" dersin içten içe. ama kendine bile itiraf edemezsin.
sevgiye anlam yükleyen unsurlar mantık ve heyecan süzgecinin farklı kombinasyonlarıdır. Mantığın ve heyecanın en güzel kombinasyonu ise evliliktir. "Ben bu kişiyle evlenebilirim/ evlenmeliyim veya birlikte yaşayabilirim" argümanını kafasına oturtmuşsa kişi ve daha iyisini bulabileceğine pek inancı yoksa ve bir şekilde ayrılık vuku bulmuşsa (özellikle de terk edilme halinde) o sevgili (kız erkek fark etmez) unutulmaz/ zor unutulur...
Sonuçta herkes kendisi için en iyisini ister; bu bağlamda, daha iyisini bulamama kaygı veya senaryosu sevgilinin unutulmamasını tetikler.
öyle bi unutuluyor ki ya da ben de bi sorun var ki ben unuttum. deli divane aşık oluşlarım o kadar nadir geliyor ki aklıma. zaten hatırlayınca da ne salakmışım diyorum o kadar.
Zamanında sürekli bi şeyler ısmarlayarak (bkz: erkeklik gururu) paraları uğruna saçtıysanız boşa giden paralara ciğerinizin yanmasından mütevellit pişmanlık hissinin neden olduğu durum.