bu şehri en çok yağmurlu günlerini seviyorum ben. çünkü herkes normalde benim olduğum gibi. başları eğik ve yüzü ıslak. ceyhun yılmaz'ın söylemiş olduğu sözleri akla getirir.
ayrılık sonrası havadan nem kapan bünyenin, olan biten her şeyi duygusala bağlaması. mikailin çok mu umrunda sanki ayrılık anları**.. o yağmur zaten yağacaktı..
Hava zaten sabahtan kapalıydı. Onunla görüşebileceğimi sanmıyordum. Zaten cumartesiydi, sevgili ağabeyim oklavalizebaninin yanına gittim. Kahve içerken aradı beni, yanına çağırdı. yağmur hafiften yağıyor. sanki gökyüzü halimize ağlıyor. durumu var.
Uzunca konuştuk. Karşımızda akasya ağacı vardı oturduğumuz duvarın. Yağmur başladı, ikimiz de kalkmadık. Bana döndü "Başladı seninki" dedi. Güldük. sonra yağmur yavaşladı. Bana döndü ve "arkadaş kalmak istiyorum. Olmuyor, ben daha 16 yaşındayım ve sen seneye burada olmayacaksın. Ben bunu yaşayamam." dedi. Oysa ki bende sadece 18 yaşındaydım.
Yağmur biraz daha hızlandı. Yüzüm asık. Biz hala oturuyoruz. "Sıcak çikolata içelim mi?" dedim. "Olur." dedi. insan kaç sevgilisinden böyle ayrılır ki?
Velhasıl, yağmur yağması olayları daha da dramatik hale getiriyor. Sinematize oluyor olay. Ogün bugündür sevmem akasyayı.
öyleyse bazılarının hayatlarının hep sağanak yağışlı olmasıdır. bazı şeyler terk etmekten daha kötüdür.
gidemezsin.
yıllara yazıktır.
günlere...
anlara...
emeklere...
peki ya gidersen?
gene yağar yağmur.
duygusal duş yapıcakken yağmur altına çıkmayı tercih ettirecek olaydır. şöyleki; sevgiliden ayrıldıktan sonra yağmur altına çıkılır ve deli gibi ıslanılır. gözyaşları yağmur damlalarına karışır. arada bi acıyı dindirme adına daha bi ıslanma isteği duyularak kafa gökyüzüne kaldırılır. yumruklar sıkılır. ıslanan dudaklardan akan damlalarla çok da seksi olunulmuştur. bu da tamam. bi de bi süre sonra diz üstü yere çökülür ki bu kişinin tükendiğine kanıttır ve kafa tabii hala gökyüzüne dönüktür. ne zamanki yağmur diner güneş açar o zaman bu seremoni de sonlanmış olur.