Evin muhtelif yerlerinde darmadağın olan aslında hiç ona ait olduğunu bilmediğin ancak zamanla anladığın şeyler. Ufak çıtçıtlı tokalar. Onun okuyup kağıdını bıraktığı bir sakız kağıdı. Yastıkta yerlerde ve arabada saç telleri. Cep telefonunda birlikte çekildiğiniz fotoğraflar. Onun telefonundan senin telefonuna gönderilmiş bol Aşkımlı ve öpücüklü sevgi mesajları. Belki de saçma sapan bir kavgaya dair mesajlar. Son olarak da her gidenin daha küçük parçalara ayırarak bıraktığı ve toplaması her geçen gün daha da zorlaşan, ilk başlarda bir ilköğretim okulu öğrencisinin bile kolaylıkla toplayabileceği kadar basitken sonraları ilişkiler yaşandıkça ve bittikçe toplaması ve birleştirmesi daha da zorlaşan kalbimiz.
Gülerken çekindiği bir fotoğraf vardı. Evet bir tek o vardı. Onu da yaktım. Daha küçüktü o. Masumdu, saftı, temiz kalpliydi. Erkendi be sözlük. Erken gitti o bu diyardan. Mekanı cennet olur inşaallah.
eğer kötü bir ayrılıksa yaşanan, "bu kadar zamanı bununla mı geçirdim, ben bu adamı mı sevdim?" sorusunu bırakırsa akılda, bırakıp gittiğinde size sadece daha da azalmış bir inanç ve yok olmaya yüz tutmuş bir güven duygusu bırakır.
koku. Iki gün içinde kaybolacak ama arada bir, bir anlıkta olsa burnunuzda hissedeceğiniz ve burnunuzu sızlatan o koku. Dönüp etrafınıza bakacaksınız, gözleriniz onu arayacak ama nafile. Gitmiştir bir kere. Dönmemek üzere.