o koltuga oturuşu, kalır mesela
her an, bir boşlugu süze süze, ilişir gözlerin koltuga
evin içinde salınışı, kalır mesela
su isteyecek olursun, sık sık, bir hayaletten
kalbinin vuruşu, kalır mesela
sana dokundugunda, dolu dizgin bir at gibi, koşan kalbinin vuruşu
uzandıgında yataga, yanına uzanışı kalır mesela
aklının ortalık yerine, kazıkla çakılmış hatıralar, onun uzanışı gibi uzanırlar yanına
duyarsın, akrebin yelkovana söylediklerini gece boyunca
titrersin, uzaktaki özlediğin nefesi boynunda duyunca
gece derinleşir,
sessizlik yerleşir,
önce çıldırırsın,
sonra sakinleşir
ama degiştiremezsin hiçbirini,
sarılır yatarsın sımsıkı, yokluguna
bir vasiyet gibi sahip çıkarsın kalanlara
kulaklarında, boşluk uguldar
gözlerinde sogur duvarlar
dilin bir şeyler söyler
aslında her şey onu tanımadan çok önce başlamıştır.
onu hiç tanımadan önce seviyorsunuzdur pazar sabahlarını.
onu tanımadan çok öncelerde her defasında gitmişsinizdir o parka,
o bankta oturup karışık meyve suyunuzu içmişsinizdir.
onu tanımadan seneler önce başlamışsınızdır o parfümü kullanmaya ya da evinizdeki o çerçeve, içine onun resmi girmeden seneler önce bulmuştur yerini artık açık fıstık yeşili olan duvarda. cumartesi şarabını onu tanımadan önce sevmişsinizdir. bir cümle, bir ifade daha çok öncelerde dilinize pelesenk olan.
ne zaman olduğu önemli değil de time after time tadında gelip içeri girmiştir kapınızdan hayatınıza bir gün. ve bu bahsi geçen her şeye ortak olmuştur. onları daha da anlamlandırmış, güzelleştirmiştir.
sonra bir gün o ya da siz bir şekilde oyun dışı kalırsınız. onunla paylaştığınız onca şeyden vazgeçersiniz. geriye bırakılan vazgeçilmiş onca şeydir, döngüsel atık denetiminde hataya uğrayan dosyalar gibi kalır en sevdiğiniz hatıralar bile.*