sadece bir his olma ihtimali yüksek bir durumdur. insandaki doyumsuzluk, hep daha fazlasını isteme durumu ve alışkanlığa dönüşen orjinallikler kişiyi bu duygunun pençesine teslim eder. hem kendinin hem de muhatabın hayatını zehir eden süreç bu hisle başlar. aşk acıtmaya başlar.
aşk ın en çok can yaktığı dönemdir. herşeyin eskisi gibi olmasını istersiniz ancak ne bir cevap, ne bir neden bulabilirsiniz. zaten herşeyin güzel gitmesi için sonuna kadar çaba sarfetmişsinizdir ama anlamıyordur. verdiğiniz her emek yavaş yavaş kaybolmaktadır.
elbet sorarsınız kendisine * neden böyle oldu? diye alacağınız cevap : "artık olgunluğa eriştiğiniz" dir. . .
ama yalandır aşk olgunluk değildir, herşeyi çocukça yaşayabildiğiniz, yüreğinizi sonuna kadar zorladığınız, onun için her imkanı yaratabilmenizdir (bkz: #5405323) olmuyordur ama. . .
bu durumlarda kendinizi boşu boşuna hiç kandırmayın, çırpınmanın ne size, ne de ona faydasıolacaktır. aksine daha çok uzaklaşmanızı sağlayacaktır. varsın olsun hemen bitsin. . .
aşk güzel duygu ama eskiyince çöpe atıp vitrinleri tekrar süzmekten çekinmeyin, her ne kadar bunu reddetseniz de sonunda yine kendinizi buluyorsunuz o vitrinin önünde.
iki sevdiceğin arasında geçen ve bizzat sahit olduğum sözlerdir.
kız çocuğun elinde ilk zamanlarda çektirdikleri resimleri görür heyecanla ve gülen gözlerle çocuğa dönüp
-ne çok sevmişim ben seni ( gözler buğulu, ağladı ağlayacak)
+şimdi okadar sevmiyor musun?
-seviyorum ama ilk zamanlar bi başkaydı, hiç olumsuz düşünmezdim, hep olumlu şeyler düşünür ve iyi olacak derdim, beni bırakmayacağına inanırdım hep, beni hiç terketmeyeceğine... ama bi kere ayrıldın benden bu ayrılık olumsuz düşünceleri yıktı üstüme...
(susar ikiside )
- ama hala aynı seviyorum seni, ne az ne fazla aynı yani.
+ ne yani hala ilk günki gibimi aşkın sevgin,?
- bence aynı..
+bak kızım ben seni çok seviyorum tamam mı bunu aklından çıkarma ve bırakmıcam seni bi daha.
- bende çok seviyorum seni..