lan o değil de, insanoğlu kendine türlü türlü stresler icat edermiş meğersem, gecenin bir vakti canım sıkıldı, stresli bir başlık açasım tuttu ve aklıma bu stres geldi hanımlar beyler.
evet efendim, böyle bir stres vardır bildiğiniz gibi, üstelik sevgili söz konusu olduğu zaman, akla gelen stresler, gerilimler sralamasında ilk üçtedir her daim.
hazır bu konuya değinmişken, benzer bir noktaya da parmak atmak isterim;
sevgiliyle sarılıp uyumak diye bir şey aslında yoktur, yani vardır da, pek uzun ömürlü bir hadise değildir, yatak insanın en bencil olduğu yerlerden biridir, uyku halinde bilinç zaten kapalı olduğu için, onu saymıyoruz bile.
hele ki yatmadan önce, yorucu birtakım faaliyetlerde bulunulduysa, bu sarılıp yatma mevzuu daha bir kısa sürer, en rahat pozisyon aranır, öyle kaşıkmış, yumakmış yemez olur bir müddet sonra, taraflar yön değiştirmek isterler fakat karşı tarafa götünü dönme tehlikesinden dolayı cesaret edemezler.
bazıları özür dileyip izin isteyebilir ama karşıdaki ne kadar anlayışlı olursa olsun, yine de içten içe bir 'acaba' kalır aklında. *
işte bu sıkıntıların ilk evresi, sevgilinin güzel başının altındaki kolun uyuştuğu andır.
elbette ki, sevdicek için kangren olmayı göze alabilir insan, onun o pak, temiz, kusursuz, güzel yüzü ve sanki tadılmamış bir dünyayı taşır gibi, bir meleğin arkından gelen melodiler gibi, üzerinde ılık bir meltemin, parmak uçlarında dolaşarak tatlı tatlı dalgalandırdığı, bir gece denizi gibi, inip kalkan göğsü her şeyden önemlidir.
yine de can tatlı gelir, o kolu ordan almak istersiniz, peki ama nasıl?
uyuyan güzele bunu nasıl söyleyeceksiniz?
ya yanlış anlarsa?
ya kırılırsa?
ya üzülürse?
gibi, temelinde aynı korkuyu taşıyan soruları, farklı şekillerde sorarsınız kendinize.
bu ağrılı ve huzursuz kararsızlık, biraz önce bahsettiğimiz; yanıbaşınızda, nefesinizin tam ortasında uyuyan sevgilinin, teninize, ruhunuza ve aklınıza sunduğu o tarifsiz güzellikleri doyasıya yaşamanıza engel olur.
tüm dünya seslerinin kesildiği ve huzurun başladığı o tatlı sükut'a, kendi hırıltılı nefesinizle birlikte, saat 'tik tak'larının da tüm iticiliğiyle dahil olduğunu fark edersiniz.
uzatmayalım...
sonuç itibariyle, en güzel duyguların içindeyken, sikik bir strese girer ve çoğu zaman o stresle ve kopmak üzere olan bir kolla uykuya dalarsınız.
sık sık yaşadığım bir durumdur, her seferinde kolun acırsa mutlaka söyle demesine rağmen kolumu çekmemişimdir. kendsi bunu hissedip başını kaldırdığı zamanlar hariç.
-aşkım uyuyo musun?
-sen bu soruyu sorana dek uyuyordum osman
-hmm özür dilerim aşkım, şey diycektim, eğer rahatsız ediyorsa, kolumu çekebilirim?
-üff osman ya, kolum uyuştu desene şuna, rahat ol biraz
-bitanem allah belamı versin ki hissetmiyorum kolumu, koptu mu nooldu aq, ne kafa varmış sende de arkadaş, fil misin nesin?
-oha osman oha
-aşkım dur nereye?
- ...
Çekilmediği takdirde sinirin uymaşı ile tıpta balayı gecesi sendromu olarak adlandırılan elde hissizlik ve kasların kasılmaması ile sonuçlanabilecek bir durum ortaya çıkar.
Balayi felci de denebilir cumartesi gecesi sendromuda deniyor galiba nervous radialis sinirinin gecici felcine yol acabilir o kol altta kalirsa uzun sure dusun yani o kadar sik ki sendrom hastalik olmus sonuc olarak hakli strestir.