sevgilinin sevgilisine kendi ağzıyla söylemesi ile sevgilisini bu konuda bilgilendirmesi durumudur. göreceli bir kavramdır eğer sevgili sadece hoşlanıyorsa onun içinde olay çabuk atlatılabilir ,paşa gönlü isterse yan cebime koy muamelesi görür ama eğer sevgili aşıksa ve seviyorsa ki bu durum yıkıcı olur kalp kırar üzer ve hayatından belli bir süreyi çalar ama şuda bir gerçektir ki her iki tarafta da deniz de çok balık vardır ama gerçek seven çok az bulunur ,bulunduğunda da kıymet bilinmelidir .
- seni seviyodum ama sevmediğimi anladım.
+ nası yani!?!
- seni sevmiyorum artık ve bunu ağzımdan duymanı istedim.
+ ağzına sıçayım.
- tamam. ama bitti artık değil mi.
+ bitti bitti... hamuga goduum...
+ daha dün sevdiğini söylemiştin?
- ben seni hiç sevmedim, ama hoşlandım sanırım.
+ peki o tutkun?
- hepsi bir anlık heyecan sanırım ama sevmedim seni.
+ ....
bütün dünyanız kararır,yaşanan heran gözünüzün önüne gelir,her anı sizi yaralar ve sonra şu sözcükler dökülür dudaklarınızdan;yaşanan bunca şey neden peki?
Dünyanın başına geçmesi durumudur. ilk defa birine güvenip sırtını dönmüşsün,ailenin seni reddetmesine aldırmadan onu seçmiş ve evlenmeye karar vermişsin. Tüm hazırlıklar yapılmış mobilyalar, davetiyeler, nikah günü, hayatındaki en güzel yaklaşmak üzere. içinde en ufak bir korku güvensizlik yok, öyle ya kimse kimseyi zorlamadı ve en keyifli tarafı aşık olduğun adamla evleniyorsun ve çocuklarına anlatabileceğin, kariyerini herşeyini bıraktığın bir aşk hikayen var. Düğüne bir ay kala seninle konuşmam gerek diyor adam,yine güzel bir sürprizi vardır diyorsun yürağin coşarak. Adam anlamsız gözlerle bakıyor,bir gariplik var seziyorsun gülerek beni terkedeceksin sanırım diyorsun, bu kadar zorlandığına göre 'seni sevmediğimi anladım diyor' adam. Dünya durdu sanki... bağırarak, küfrederek ağlamak mı gerek yoksa susup sonsuza dek konuşmamak mı? ilk kez inandım ve savaştım neydi bu şimdi neyin cezası bu? Sen ordasın diye yüreğimi söküp atsam yada açsam göğsümü soğuk rüzgara karşı sönermi bu yangın? Eve mi gitmeli yoksa ortalardan yok mu olmalı eve gitsem nasıl denir uğruna karşı geldiğim adam beni sevmediğini anlamış diye. Gidiyorum ve günlerce uyuyorum uyandığımda hep saatte gözüm,ne olacaksa... saatler günler geçmiş olacak ve kalktığımda hayata kaldığım yerden başlayacağım. Başlayamam ki seni sevmek kaybetmek değil mühim olan güvenimi, kendimi kaybettim. Her uyandığımda annem başımda sormak istiyorum rüyamıydı diye ama sormama gerek kalmıyor annemin gözlerindeki acıyı gördüğümde anlıyorum gerçek olduğunu.Annem diyor ki,birini kaybettiğinde yüreğinde kırk mum yanar ve o günden sonra her gün bir mum söner,kırkıncı güne geldiğinde eğer sevgin gerçekse sonuncu mumu asla söndüremezsin fakat o acıyla yaşamayı öğrenirsin. Şimdi ise beşinci yıldayım ne kadar güçlü dursamda zaman zaman bir rüzgar estiğinde o tek mumun alev almasından korkuyorum.....
Sevilmeme olayına o kadar odaklanmışken hikayenin sonunu unuttum, ben bunların gerçek olup olmadığını sorgularken daha kafamı yastıktan kaldıramazken duydum ki 3 gün sonra evleniyormuş,buna dumur diyorlar sanırım.
- seni sevmiyorum.
- o zaman arabanin ve oturdugun dairenin anahtarlarini rica edeyim.
- aaa ben seni seviyorum, saka yaptim.
- o tren kalkti ver bakalim anahtarlari.
- saffet beni affet.
- allah affetsin seni.
iş o duruma gelene kadar anlamayan insana yapılması müstahak eylemdir.hem hatun sana soğuk davranıyor,aramıyor,sormuyor,buluşma tekliflerini abuk subuk bahanelerle öteliyor ve sen öküz gibi anlamayıp hala inatla birlikteliği sürdürüyorsun.sen kendini zaten bu kadar aşağıladıktan sonra sevgilin "seni sevmiyorum anlasana be salak"demiş ne farkeder.sen zaten bitmişsin arkadaş
gururun gezegeni terk etmesine neden olabilir. o yuzden dise dis kana kan intikam intikam.*
ya da orhan gencebay - hayat devam ediyor sarkisini bulup dinlemek gerekir.
sanslısınızdır aslında,duymak her şeyi anlamlı kılar.bunu öğrenememek insanı daha beter yapabilir,öyle ki herşey anlamsızlaşır...sözün bittiği yere gittiğini görürsün ama kabullenmek zordur.
fena hem de çok... artık dünyadan yeni bir yer beğenmek zamanı gelmiştir.hatırıma bütün teferruatıyla , kokusuyla birlikte gelen mide bulandırıcı an . Diş etlerinden damağına oradan da diline doğru yürüyen ekşimsi bir tat , gözlerinin şakaklarına yakın taraflarındaki karanlık hissi , odadaki bütün o sessizlik , toz ,kararan bulutların sezgisi , bütün o sessizlik vaziyeti , zamanın doğrusal dalgalanmasında sekteler ve saatin bu noktadaki işlevsizliği üzerine düşünürsün sadece . yalnızlık , bağımsızlığı da hapsetmiştir kümesine . şüphesiz ki kendini matematiksel büyüklüğü mesafelerle nicelendirilemeyecek bir zamanın yalnızlığına raptiyelemekten başka çare yoktur.
bir sürü şey yaşanmıştır, hatıralar vardır, güzel olanlar. ama sorun daha çok berbat olanlarda kendini gösterir. bazen insan şaşırır, bana bunları yaptığı halde nasıl içime atıyorum, nasıl katlanıyorum diye. en bıkmış anınızda bile yanınıza bir geldi mi hepsini unutmuş olursunuz..ve yine yine.. ama sonra öyle bir noktaya gelir ki, bunu * duyduktan sonra gözünüz hiçbir şey görmez. size daha önce ne yapmış olursa olsun, o anda bunların hiçbirinin bir önemi yoktur, kalmamıştır. ilginç olan şudur ki, hareketlerden yola çıkıp "sevmiyor beni" kanısına varmaya gerek olmadığı halde, direk kendisinden "sevmiyorum" sözünü işittiğiniz halde bunu kabullenmekte zorluk çekersiniz.
bu sözün geleceği her zaman anlaşılır.
sanırım en yaralayıcı şeydir bunu duymak.
ama bunu duymayı beklemek*,
en yıkıcı olandır.
1. ne yapalım boyle olması gerekiyormuş.
2. ne güzel o zaman ilişkimiz çıkar ilişkisine mi döndü çünkü ben seni hiç sevmedim.
3. nasıl yani ne demek bu? geçirdiğimiz güzel günler yalan mıydı yani?
direkt olmasada dolaylı yoldan öğrenebileceğiniz durumdur. büyük ve bir o kadarda yoğun hisler beslediğiniz kişi ile telefonda msnde ve ya karşılıklı konusurken duydugunuz "ben aşık olmak istiyorum" gibi bir cümle ardından gidip d100 karayolunun ortasına oturup sizi sonsuza ulaştırmayı bekleyen kamyonu beklemeyi istersiniz. fakat bişey yapamazsınız. boğazınıza bişeyler düğümlenir kalır. içinize oturur o kelimeler beyninizde arka arkaya yankılanır. başçavuşun eşşeği olmak gibi birşeyden ibarettir sizinkisi. kol çantasına benzersiniz. içinizde sadece bi kaç makyaj malzemesi ve ayna eksiktir. kendi içinizde sizi ferahlatacak nedenler ararsınız fakat çıkış kapınız hep o cümledir. lanet edesiniz gelir kendi içinizdeki saflığa ve duygulara. ama bir müddet sonra düşünürsünüz. o duygular benim be. ben yaşıyorum o duyguları ben erişmişim o kutsallığa eksiklik yok içim. evet, bi kaç saniyeliğinede olsa avuttunuz kendinizi, tebrikler. şimdi eşşek olup sudan gelene kadar ağlayınız. ve o su ile yüzünüzü yıkayıp gerçeklerle yaşamaya alışınız.
yaşandığında soluksuz bırakan ve şoka sokan, beynin bir yerine saplanıp kalan ve oradan çıkmayan gerçeğin kabus gibi doğmasıdır.
zamanla yaralar sarılır ancak geçen yalnızlık süresinde, gözyaşları sel olur akar, kişilik sorgulanır, duvarlar yumruklanır, nefret ve hoşgörü arasında gidilip gelinir.
zordur ama acı veren bir çabayla atlatılmaması için sebep yoktur.