biraz yürüyelim mi diye atılan mesaj sonrasında çıkılır sessiz sakarya sokaklarına. yollarda yanan bir lambanın altında durulur. sol yanında ki acıya rağmen ayrılık kararı açıklanır.
coc: olmuyor.
+ olmayan ne?
coc: farkında değil misin ilişkimiz gün geçtikçe kötüye gidiyor.
+ hayır değilim.
coc: yada olmak istemiyorsun.
+ belki de...
coc: daha fazla devam edemeyiz. inan bu ikimiz için de iyi olacak. klasik ayrılık lafları gibi gelecek ama sorun sende değil bende. ara verdiğimiz o günden beri çok şey değişti. sindiremediklerim yüzünden hayatımızı mahvediyorum. senin de mutsuz olduğunu biliyorum... bir şey söylemeyecek misin?
coc: cevap verir misin?
eğmiş olduğu başını kaldırarak kıpkırmızı olmuş gözlerle;
+ bu sadece senin için iyi olacak benim için değil...
hiç yakışmamıştı o gözlere gözyaşı... ne çok severdim gözlerini... ama akan gözyaşlarına engel olamadım. benimde ağlamamam gerekiyordu. bu karar bana aitti. kendime zor engel oluyordum. ve gökyüzü yardım etti. temmuz ayında birden bardaktan boşalırcasına yağdı yağmur. artık ne ağladığım belli olurdu ne de gözlerini öyle görebilirdim. her yerimizden su akıyordu. yüzünden de akanların sadece yağmur damlaları olduğuna inandırmam gerekirdi kendimi... yaklaşık 1 saat durduk orada. geçen arabalar kornaya basıyor yolda kaldığımızı zannediyorlardı. biz duymamazlıktan gelip durduk öylece. her yerimin ıslandığını fark ettiğimde oturdum yere. o da bir süre sonra oturdu, yüzüme baktı;
+ görenler romantizm için ıslandığımızı zannediyordur. halbuki bilseler...
+ hasta olacaksın, hadi kalk..
cümlesini bitiremeden bir arabanın azizliğine uğradık. gözümün içine kadar giren çamurlu su kendime getirdi, kalktım;
coc: haklısın artık hastalandığımda bakan biri de olmayacak... artık gitmem gerek...
sonra kalktı sımsıkı sarıldık. kalbinin atışını hissediyordum. böyle sarılmayalı uzun zaman olmuştu. tutamadım kendimi hıçkırıklarıma engel olamadım. işi zorlaştırdığımın farkındayım. öyle zor ayrıldım ki kollarından... hoşçakal diyebildim ve artık arkama bakmadan gitmem gerekiyordu. ama yapamadım. kolay değildi. beni eve bırakabilir misin dedim hiç utanmadan. başını salladı. yürüdük yine hiç konuşmadan. apartmana girince kapıyı kapatmak daha kolay geldi;
coc: yukarı çıkabilirim. teşekkür ederim.
coc: kendine iyi bak...
+ sende.
döndü arkasını yürümeye başladı. biraz ilerledikten sonra sesini yükseltti;
+ elimden bir şey gelmez değil mi?
coc: üzgünüm...
ne kadar acımasız ve yapmacık gözüküyordum. üzgünüm dedim. nasıl bu kelimeyi kullanabildim bilmiyorum. onca yaşanmışlıklardan sonra nasıl böyle konuşabilirdim...
kapıyı kapattım. bir süre yukarı çıkamadım. ayrıldığımızın farkına yeni varmış gibi şimdi ben onsuz ne yaparım dedim kendi kendime. apartmandan içeri biri girmişti. o sandım heyecanla kalktım merdivenden. ama o değildi... bunu ben istedim dedim sesli bir şekilde. efendim diye cevap verdi içeri giren kişi. cevap vermeden eve çıktım. camdan bakınca yağmurun dindiğini fark ettim. zaten gözyaşlarımı gizlememe de gerek kalmamıştı...