Zordur sevgiliden ayrılmak kelimesi bile insanın içini acıtır. Elini uzatmışsındır ve tutmamıştır kırılırsın. Tutmayacak bir el olduğunu bilemez gönül, hiç bir beklentisi olmadan elini uzatmanı ister aslında. Beyinde komutu verir uzatırsın elini ve karşılığında tutan olmaz havada kalmıştır elin. Hiç yorulmadan tutsun diye havada bırakırsın, ne yazıkki havada asılı kalırsın. Sadece elinle değil yüreğinle, sevginle intihara kadar sürükler. Denersin ölmeyi, kurtulmayı belkide eline kızıp elinden nefret edersin. Koluna kızıp daha fazla durman gerekirdi dersin. Bir ona birşey diyemessin ondan nefret edemessin. zordur zor allah kimseye öyle bir acı vermesin...
eğer bu sevdicek çok sevildiyse, ilk zamanlar elbette çok koyar adama. günün yarısını buzdolabı önünde, yarısını bilgisayar başında diğer yarısını da uyuyarak geçirirsin. ve onu hiç unutamayacaksın gibi gelir. onunla gittiğin yerlere gidersin, canın yanar. yanındaki arkadaşın birşey yaptığında, evet o da böyle yapardı deyip iç çekersin. kalbin acır. artık dayanamayacağını sanırsın. günler geçer haftalar geçer hayalinde hep onun gülümsemesi vardır. herkeste ona dair birşey bulursun. ama o artık yoktur bunu kabul etmekten başka yapacak birşey kalmamıştır. elveda sevgilim.
gururun tavan yaptığı durum.eğer kız gitmek istiyosa kal diyemezsin yediremezsin kendine, racona. ama ölürsün gitmesin kalsın diye. ancak vefasız sevgili kararı çoktan vermiştir gitmiştir.
çok kötü bi durumdur insan neye uğradığını şaşırır.benim gibi çok uzun bi süre evden çıkmayanlarda vardır.ama bi süre sonra insan kendine gelmeye başlar.herşey zamanla geçer derlerdide inanmazdım.hakkaten geçiomuş.
aslında kızın sıçtını düşünürsek belki tiksiniriz.
aslında gayet sıradan olabilecek bir durumdur, hayatta bir çok kez gelir geçer ama
her seferinde ayrıldıktan sonra acaba neden ayrıldık, acaba nerde hata yaptım gibi sorular uyandırır, keşke keşke ve biçok keşke dedirtir ama iş işten geçer.
beraber yapılanlar akla gelir, eski buluşmalar göz önüne gelir, beraber konuşulanlar hatırlanır, güzel anılar yeniden güldürür insanı ve icinide acıtır her seferinde kocaman bir şey saplanır içeriye.
bidaha görüşemeyecek olmak, arayamayacak ve aranamayacak olmak, mesaj gelmeyecek olması insana biraz daha koyar, bilirsin onunla doğmadağını onsuz yaşayabilirsin ama yinede ister insan.
devamlı gezmek istersin kafanın dağılması için, başklalarınnın sorunlarını benimseyip uğraşırsın içindeki sızıdan kurtulmak için, garip garip şeyler yaparsın ama oda yetmez ve dalıp dalıp yanlış biçok işde yaparsın.
her sabah bi mesaj varmı diye umutla bakarsın telefona, beraber gezdiğin yerlerden geçerken ararsın gözünle, ortak arkadaşlardan haber beklersin fakat hepsi nafile olur.
en acı şekilde geceleri hissedilir. uykudasınızdır. zaten zar zor uyuyabilmişsinizdir ve aniden uyanırsınız gördüğünüz bir rüyanın etkisiyle. hemen yanıbaşınızdaki su şişesine gider eliniz. kana kana su içersiniz ve her şey normaldir o ana kadar. sonra bir off çekersniz istemeden de olsa ve o anda ne olduysa bir anda aklınızdan gitmiş olan gerçekle yüz yüze kalırsınız. yoktur artık o! yalnızsınızdır. dayanılmaz bir iç burkulmasıyla midenizde acı bir yanma hissedersiniz. hala da seviyorsanız eğer ağzınıza sıçılır kelimenin tam manasıyla. dayanılmaz bir mutsuzlukla onun yattığı yatakta tekrar uyumaya çalışırsınız fakat nafiledir. uykular haram olur ondan sonra. budur işte sevgiliden ayrılmak. böyle bir ızdıraptır.
sevgilinin senden çok yakın kız arkadaşıyla ilgilenmesiyle başlayan, bunun yanı sıra sevgiliye karşı ilgisizlik soğuklukla devam eden, ardından ayrıldıktan sonra da bu yakın kız arkadaşı kullanarak eski sevgiliye ulaşmaya çalışmasıyla sonlanacak durumdur.
anlayamadığım nokta: zaten bütün günün, haftan, ayların, yılların o yakın arkadaşınla geçiyorken benim yanımdayken niçin benimle ilgilenmiyorsun?. üstelik hislerini bana açan ilk sen olmuşken neden bu oldu anlamıyorum? kızlar gerçekten karışık yaratıklar mı yoksa sadece gizemli olabilmek için mi böyle davranıyorlar anlayamıyorum.
bunları neden buraya yazıyorum onu da bilmiyorum. sanırım kimseye söyleyemediğim, içimde biriken duyguları sadece sözlüğe yazabiliyorum.
ilk zamanlar geçmez gibi gelir. Hayat başına yıkılır, yatarsın uyuyamazsın kalkınca zombi gibi olursun 48 saate kadar aç kalırsın da arkadaşların olum sen yemek yemedin mi diye zorla ağzına tıktığı pizzayla hayati fonksiyonlarının devam etmesini sağlarsın. hayattan keyif alamazsın gitmiştir , bitmiştir yaşama sevincin. ilk olması ve bu ilkin uzun sürmesi daha da zorlar seni dinlediğin (ismail yk dahil) bütün şarkılarda bir acı hissedersin kalbinde. 1 hafta üzerindeki kıyafetlerle yaşarsın. Arkadaşların zorla moral olsun diye dışarı çıkarır gezersin bir süre unuttum sanırsın ama kendinle baş başa kaldığın an yine başlar eziyet. Zor da olsa uyursun ama o zaman da kabuslarla uyanırsın. Ama geçer arkadaş! zaman hakikaten sadece bir gazete ismi değil ilk 2 3 ay bu dediklerim aynen vuku bulur ama sonra yavaş yavaş alışırsın. unutur musun? asla! ama yaran kabuk bağlamaya başlar . işte bu noktada senin davranışın çok önemlidir. kabuk bağlamaya çalışan yarayı ısrarla kaşırsan kanatırsın hiç kapanmaz. uğraşmayacaksın unutmasan da en azından kabuk bağlamasına müsaade edeceksin. tamamen unutmak pek mümkün olmayacak belki ama devamlı o ızdırabı yaşamaktansa ara ara vuracak kalbine o dayanılmaz acı. o zaman da hemen bir arkadaşının yanına git ki o nöbet geçene kadar yanlız kalmayasın. üzerinden 9 ay geçtikten sonra ben bunları diyebiliyorum. ama unuttum mu? hayır. sadece üzerini örttüm ve kimsenin açmasına müsade etmiyorum. Bir diğer tavsiye kendinizi ben gibi yapmayıp bir kaç ay sonra yeni birini bulursanız daha bile iyi olur belki şirinleri bile görebilirsiniz(bu nereden karıştı araya ulan çocukluğuma mı dönüyorum nedir). velhasılkelam önceleri çektiğiniz acı ebedi değildir yeter ki kabuk bağlamaya çalışan yarayı kanatmayınız.
hele ki ilk ilişkiniz ise, bayağı kötüdür. karşı tarafın yaptığı yanlış yüzünden ayrılsanız bile kötüdür. bok gibidir. zaman zaman onu öldürmek isterseniz, o kadar kötüdür. garip değil mi? gözlerine bile bakmaya kıyamadığınız birini öldürmek istemek... aşk ne kadar büyükse, nefret o kadar büyük oluyormuş. **
insana ''keşke ölsem'' dedirten, yaşayan bir ölüye dönüştüren, tarif edilmez derecede içini acıtan, bir yandan kendi kendini avutmak için mantıklı gerekçeler sunarak ''evet, doğru olan bu'' derken diğer yandan ''hayır, böyle olmamalıydı'' diye ikileme düşüren akabinde gözyaşlarına boğan, hayatının en zor anlarını yaşatan hadise.
bazen mideni bulandırmaya başladığında yarısında söndürmek zorunda kaldığın bir sigaradır sevdiğinden ayrılmak.
verilmiş sözler, edilmiş yeminler ne olursa olsun...