telefona gelen her mesajın onun gönderdiğini umut ederek heyecanla açılıp, daha sonra mesaj gönderen banka, operatör, mağaza, ve de diğer arkadaşlara küfür edilen gece.
ister her gece alışılan bedenden farklı yeni bir beden konmuş olsun odaya, ister yeni bir müzik, ister alkol, ister ot, binbir çeşit zevk/acı materyali konsun, hiçbir zaman sevgilinin altında uyuşmuş kolla geçen gece kadar çabuk geçmeyecek gecedir.
uyunmaz.
tavana öylece boş boş bakarsın sabaha kadar. ışığın olan o gözler, bu geceyi sana zindan etmiştir işte. sevgilinin sesi bütün gece kulaklarından gitmez. sen unutmak istersin, onu düşünmemek. ama nafile bir çabadır, sen düşünmek istemesende o sözler beyninde dönüp durur. bir o gece zordur ama, ölüm gecesi gibi aynı. sonra alışıyor insan, kabulleniyorsun durumu. yaraların kapanıyor yavaş yavaş. çünkü anlıyorsun ki hiçbir şey senden kıymetli değil.ne demiş bülent ortaçgil:
"Herşey olur
Herşey büyür
Herşey geçer
Hayat kalır"
içilip ama eski sevgili aranmaması için telefonunu arkadaşlarının saklaması ama onların telefonlarını alıp odada eski sevgiliyi arayıp ses dinleme çabaları sonunda ise yanında duyulan bir kız sesi ile küfür edilip bağırıp çağırma sonuçlanan bir gece sabaha pişmanlık veya dğer seçenek onun seni sevmesinden kaynaklanan ve senin olduğunu bilmesi ve geri dönüş ama hiç zannetmiyorum.
huzur dolu bir gecedir. güzel bir film atılır doyasıya izlenir. tantana, dırdır yoktur o gece. özgürce balkona çıkılır, bir sigara yakılır ve hayatın tadi çıkartılır doyasıya. tabi sonradan hepsinin acısı çıkar ama o zamana kadar yapabildiklerin kardır.
hapisteki ilk gece gibidir. hiç hapse girmedim ama hani hep filmlerde ya da dizilerde görürüz ya, işte aynı onun yarattığı his gibi.. çok benzer.. alışmaya çalışmaya başlamanın ilk gecesidir. alışmak zorundadır insan sanki.. ama zaman geçmek bilmez o ilk gece hiç geçmez sanki. içeride sizin yaşamaya başladığınız acıyı yıllardır yaşayan dert ortaklarınız hazırda beklemektedir. siz girdiğiniz anda yükünüze ortak olmuşlardır artık. yaşadığınız acıyı az çok anlayabilirler. hayır, sanırım yanlış cümle oldu bu. yaşadığınız acıyı çok iyi anlarlar. insanın yüzünden okunur zaten, gözlerinde aynı boşluğu görünce az çok anlarsınız hislerini. ama bu acı hapse girme acısının aksine paylaşıldıkça artar. her dertleştiğinizde ne kadar kendinizi rahatlamış ya da boşalmış hissederseniz hissedin, göğsünüz daha bir acımaya başlar. boğazınız daha bir düğümlenir. her o derde yeni düşeni görmeniz kendi unuttuğunuz acınızı hatırlamanıza yeter hemen. başkasını nasıl teselli edebilirsiniz ki..? daha kendinizi teselli edemezken...
ilk gece ya.. işte bu acıyı daha önceden yaşamış olanlar sizi teselli etmeye çalışırlar. sevdiğini kaybettiğini veya sevdiğinden ayrıldığını bildiğiniz adamlardır bunlar. onların daha önceden anlam veremediğiniz acılarına ortak olursunuz ama hala çok yabancısınızdır bu acıya. her sizi teselli ettiklerinde; konuşacak, söyleyecek bir şey bulamazsınız. boğazınız tekrar tekrar düğümlenir. gece uzar da uzar.. cümleler, görüntüler gözlerinizin akıp gider. sanki bir yakınınız ölmüş gibi hissedersiniz kendinizi. herkes baş sağlığı diliyormuş gibidir. siz ise onun geri dönmeyeceğini, yerini bir şeyin dolduramayacağını bile bile içiniz parçalanır. yalnız kalmaktan istemezsiniz. yalnız kalırsanız bu acı sanki bütün vücudunuzu ömür boyu saracakmış gibi gelir. teselli eden arkadaşlarınızın, ya da varlığı güç veren dostlarınızın yanınızda olmasını istersiniz. bu acıyı çekerken sizi yanlız bırakmamalarını.. bu acı bir kişi için çok fazladır çünkü...
ama ne kadar uğraşırsanız uğraşın herkes kendi hayatını yaşar değil mi? herkes yalnızdır... alışırsınız, belki de alışamazsınız. ama kesinlikle hayatta yalnız olduğunuzu, kendi başınıza olduğunuzu anladığınız anlardandır. aynı hapse girdiğiniz zaman olacağı gibi. aynı sevdiklerinizi kaybettiğiniz zaman olduğu gibi...
kıyamet gecesidir. uyuyamazsınız, içiniz sıkılır müzik dinlersiniz, bir sigara yakar bir iki bira açıp içersiniz ve ilk yudumda sarhoş olursunuz.. sizi sarhoş eden bira değil, içinizdeki acıdır. daha sonra yastığa gömülüp ağlarsınız, nefesiniz kesilir. dünya'dan soyutlaşırsınız. kendinizi bir boşlukta hissedersiniz. ağlamaktan başka yapabileceğiniz hiçbir şey yoktur. şekeri alınmış çocuklar gibi ağlarsınız. her şarkıda onu bulursunuz, her resim onun resmidir. her şiiri ona ithaf edersiniz. hayatınızda hiç şiir yazmasanız bile, zorlarsanız o gece bir şiir yazarsanız. sonra gözleriniz şişer, mosmor olur.
kalp ağrısıyla, gözyaşlarıyla geçecek gecedir. sabah uyandığınızda gözlerinizin yandığını, başınızın çatlayacak derecede ağrıdığını, yastığınızın sırılsıklam olduğunu ve hepsinden önemlisi hala bir önceki gecenin etkisiyle hiç birşeyi unutmadığınızı göreceksiniz.
düşüncelerin boşlukta bir toz misali savrulduğu, sevgiliye hem kızgın hem de özlem oldu olunan, hiçbir şeyin asla eskisi gibi olmayacağını bilerek geçen ve hasret dolu gecelerin başlangıcı olan gecedir.
hiç bir şey değildir. acısı aylar sonra oturur içinize. zamanla anlarsınız onun gitmiş olduğunu. isterse küfretsin, isterse güzel bir ayrılık konuşması yapsın... ne olursa olsun ilk gece 'acaba gitti mi gerçekten?' tarzı sorularla geçer.