Sonra neydi sevgi? iki insanın birbirinden hoşlanması, birbirini beğenmesi, görmeden olamaması değil mi?
Bir zaman sonra da geçer gider,ardında bir şey bırakmazdı. Çok kere de bir pişmanlık, bir kin kalırdı geriye. Birbirlerini uzun zaman sevdiklerini sandıktan sonra bir tesadüf sonunda görünce, ya hiç aldırmadan geçilir, ya da o insanla geçirilen, boş yere harcanan zamana acınır,belli belirsiz ama içten bir kin duyulurdu.
insanların zor bulup kolay kaybettiği şeydir. dostluklara, arkadaşlıklara, kardeşliklere, sevgililiğe neden olur. allah kimsenin yüreğinden eksik etmesin.
Bilmiyorum bana mı öyle geliyor ama, insanlar arasında gerçek sevgi ilişkisi gitgide kayboluyor. O candanlık o samimiyet yok oluyor her geçen gün.
aslında bu bize dayatılan bir şey belki de..
sevmediğimiz bir şeyi sevme zorunluluğunda bulunduğumuzda yapaylaşıyor sanki bu olgu.
"seviyormuş gibi görünmek".
gerçekten bir çok şey ve kişi için böyle yapmıyor muyuz?
bir çocuğun annesine olan sevgisiyle başlar herşey. sebepsiz yere neden bu kadar sevildiğini anlamayan anne şaşırır. nasıl bir insan bu kadar fazla sevebilir. sevgi böyle bişeyse yıllarca sevgi olduğunu sandığımız şey nedir diye. anne de çocuğunu sevmeye başlar aynı şekilde. ama sevmeyi o küçük canlıdan öğrenmiştir. sevgi geğer bir bilim dalı ise o çocuk profesörüdür. sevgi eğer bir spor dalı ise o çocuk olimpiyat şampiyonudur. peki o ufaklık nerden öğrenmiştir sevmeyi?
Demek ki bitebilen bir şeymiş insanlar için. Demek ki tüm o hikayeler, şiirler, şimdiye kadar bir sevgiyi söylemeye yarayan tüm o cümleler, o koca koca adamların tüm o lafları güvenilmezmiş.
Bir ben alışamadım herhalde şu meretin dikenlerine.
Ne zaman kaybetsem birini, baştan başlayıp hatırlıyorum ne varsa. Sizler kadar kolay bırakamıyorum. Tekrar tekrar "ya" hayalleri kuruyorum. Tekrar tekrar yeşeriyor her seferinde daha sert, daha koyu, daha acı.
içimde tekrar tekrar yeşereni benim de koparmam lazım demek ki artık. Tekrar yeşeremesin diye koparmam lazım ki saçtıkça acılaşan tohumlarını bir daha besleyemesin toprağım.
Karasu sormuştu bir keresinde "tüm bunları yazmakla çıldırmaktan kurtulunur mu?" diye. Kurtulunmaz elbet. M. De biliyordu bunu. Yazma artık, demişti bana bir gün.
Çıldırdığımıza tanıksız mı ölelim, demiştim. Tanık olun diye yazıyorum. Kim anlar sansam, anlamadı, benim gözümden bakmadı. Yazıyorum ki eskaza bir gün birisi deşer geçmiş metinleri. Böyle de kusan bir adam varmış der, diye yazıyorum. "ah kusanadam, ne çok benziyormuş bize, ne çok, ne çok" der diye yazıyorum.
Selametle gelecek okurum. Bugün varım, yarın yokum.
Çağın en büyük hastalıklarından birisi, yaşama dair bütün ilişkilerin çıkar amaçlı bir görünüme evrilmesi. Evlilikler, dostluklar, flört, iş arkadaşlıkları, komşuluk, akrabalık vs... Salt sevgiyi büyük bir hevesle beslediğimiz egoya kurban ettik her seferinde. Oysa insan, içinde barındırdığı bir güçle en masum hisleri doğurabilirdi. iktidar kavgalarının yerle bir ettiği bir dünyada cenneti arama gafletine düşüyoruz. Karşılıksızca tutacağımız her el, büyük bir hasretle beklediğimiz sevgiyi yeryüzüne tekrardan indirebilir. Barış dediğin anca bu şekilde anlam bulur.
sevgiliye karsı olanıysa eger söz konusu olan, askdan kat be kat beter olan durum. yapışır kalır insanın üstüne. belli bir ömrü falan yoktur aşk misali. bir kez sarmaya görsün yüreği, ne kapıdan kovulur ne bacadan. gözü de kör değildir öyle, herşeyi görür ve bilir insan. karşısındaki değildir tükettiği, bir kendi yüreğini yaralar, bir kendi gözleri ağlar. o vardır ya hayatta, gerisi boştur, hikayedir.