sürekli gidiş gelişlerin yaşandığı içinde sevgi barındıran ilişkilerin, tedbir alınmazsa o ince çizginin keskinliğini yanan canlarının çığlıklarını atarken anlayabilecekleri duygu karmaşasıdır.
sevmek ve nefret etmek iki kardeştir babaları bir ama anneleri ayrı.
''sana tesekkurler hayatıma renk kattıgın icin veya senden nefret ediyorum hayatımı bu hale getirdigin icin. seni sevmek ve nefret etmek, bu kadar farklı iki seyi incecik bi cizgiyle ayırdıgın icin...'' demiş birileri.
günümüzde sevgiden nefrete geçişte daha da inceldiği görülen çizgidir. insanın sevdiğinden nefret etmesinin bu kadar kolay olmaması gerekir. kendi beklenti ve egolarımız da bu çizginin incelmesine sebeptir. çoğu zaman da kızgınlıkla karışık "sana değmezmiş" duygusu nefretle karıştırılır. oysa ki bu çoğu zaman sadece hayalkırıklığıdır.
sevginin doruk noktasında olduğunu düşündüğüm çizgidir. nefretin kökeninde sevgi vardır muhtemelen. bana göre insan sevmediği birinden nefret edemez. birini seversin, seversin, artan oranda severken kotayı doldurursun. o biri doruğa ulaşmış sevgiyi haketmiyorsa kota aşım cezası olarak nefretle karşılaşırsın. nefret çoğu zaman cezadır kişiye. ince çizginin bir yanı nefret bir yanı sevgidir ve çizginin her iki tarafına geçiş çokta zor değildir.
En çok nefret ettiğiniz insanı bir dönem çok seviyor olmak gerek.çok sevmek ya da çok nefret etmek bütün duygularını tutkulu yaşayan insanların işi.birine bir his beslemediğin Zaman nefret edebilmen de mümkün olmuyor.
başta çok severken zamanla "çok seviyorum ama şunu yapmasa..." ilerleyen zamanlarda " inadına mı yapıyor??" ve bir noktada o kişinin size benliğinizi yokedip sizi kontrol etmeye çalıştığını farkedersiniz ve artık onunla anlaşmanın inanılmaz bir zorluk neredeyse imkansız olduğu ortaya çıkar. canınız yandığı halde devam eder ve bu acı tatlı bir öfkeye, devamında ondan da tatlı sinir krizlerine dönüşür. artık sevmediğin içinde ona ait sadece öfke varken nadir de olsa aklına gelir "la ben bir ara çok seviyordum, o da beni...".