sevdiğiniz şiirler

entry31 galeri2 video2
    1.
  1. Ara ara şiir atıp uplayacağım başlığımdır sevgiler.

    Desem ki vakitlerden bir nisan aksamidir
    Rüzgarlarin en ferahlaticisi senden esiyor
    Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini
    Ormanlarin en kuytusunu sende görmekteyim
    Senden kopardim çiçeklerin en solmazini
    Topraklarin en bereketlisini sende sürdüm
    Sende tattim yemislerin cümlesini
    Desem ki sen benim için,
    Hava kadar lazim,
    Ekmek kadar mübarek,
    Su gibi aziz bir seysin;
    Nimettensin, nimettensin.
    Desem ki...
    Inan bana sevgilim inan
    Evimde senliksin bahçemde bahar
    Ve soframda en eski sarap
    Birak ben söyleyeyim güzelligini,
    Rüzgarla nehirlerle, kuslarla beraber.
    Günlerden sonra bir gün,
    Sayet sesimi farkedemezsen
    Rüzgarlarin nehirlerin kuslarin sesinden,
    Bil ki ölmüsüm.
    Fakat yine üzülme müsterih ol
    Kabirde böceklere ezberletirim güzelligini
    Ve neden sonra
    Tekrar duydugun gün sesimi gök kubbede
    Hatirla ki mahser günüdür
    Ortaliga düsmüsüm seni ariyorum

    Cahit Sıtkı Tarancı
    2 ...
  2. 2.
  3. SEN

    En güzel günlerimin
    üç mel'un adamı var:
    Ben sokakta rastlasam bile tanımayım diye
    en güzel günlerimin bu üç mel' un adamını
    yer yer tırnaklarımla kazıdım
    hatıralarımın camını..
    En güzel günlerimin
    üç mel'un adamı var:
    Biri sensin,
    biri o,
    biri ötekisi..
    Düşmanımdır ikisi..
    Sana gelince...
    Yazıyorsun..
    Okuyorum..
    Kanlı bıçaklı düşmanım bile olsa,
    insanın
    bu rütbe alçalabilmesinden korkuyorum..
    Ne yazık!..
    Ne kadar
    beraber geçmiş günlerimiz var;
    senin
    ve benim
    en güzel günlerimiz..
    Kalbimin kanıyla götüreceğim
    ebediyete
    ben o günleri..
    Sana gelince, sen o günleri -
    kendi oğluyla yatan,
    kızlarının körpe etini satan
    bir ana gibi satıyorsun!.
    Satıyorsun:
    günde on kaat,
    bir çift rugan pabuç,
    sıcak bir döşek
    ve üç yüz papellik rahat
    için...
    En güzel günlerimin
    üç mel'un adamı var:
    Biri sensin,
    Biri o,
    biri ötekisi...
    Kanlı bıçaklı düşmanımdır ikisi...
    Sana gelince...
    Ne ben Sezarım,
    Ne de sen Brütüssün...
    Ne ben sana kızarım
    ne de zatın zahmet edip bana küssün..
    Artık seninle biz,
    düşman bile değiliz..

    Nazım Hikmet Ran
    1 ...
  4. 3.
  5. VATAN HAiNi

    "Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
    Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet.
    Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
    Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla,
    bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un
    66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali
    Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira.
    "Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet
    Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."

    Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt
    hainiyim, ben vatan hainiyim.
    Vatan çiftliklerinizse,
    kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
    vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
    vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
    fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
    vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
    vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
    ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
    vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,
    vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
    ben vatan hainiyim.
    Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla :
    Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.

    genco erkal ve fazıl say yorumuyla

    https://www.youtube.com/watch?v=oqNTUeQu2v0
    0 ...
  6. 4.
  7. KARIMA MEKTUP
    Bir tanem!
    Son mektubunda:
    “Başım sızlıyor
    yüreğim sersem!”
    diyorsun.
    “Seni asarlarsa
    seni kaybedersem;”
    diyorsun;
    “yaşayamam!”
    Yaşarsın karıcığım,
    kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgârda;
    yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı
    en fazla bir yıl sürer
    yirminci asırlarda
    ölüm acısı.
    Ölüm
    bir ipte sallanan bir ölü.
    Bu ölüme bir türlü
    razı olmuyor gönlüm.
    Fakat
    emin ol ki sevgili;
    zavallı bir çingenenin
    kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli
    geçirecekse eğer
    ipi boğazıma,
    mavi gözlerimde korkuyu görmek için
    boşuna bakacaklar
    Nâzım’a!
    Ben,
    alaca karanlığında son sabahımın
    dostlarımı ve seni göreceğim,
    ve yalnız
    yarı kalmış bir şarkının acısını
    toprağa götüreceğim…
    Karım benim!
    iyi yürekli,
    altın renkli,
    gözleri baldan tatlı arım benim;
    ne diye yazdım sana
    istendiğini idamımın,
    daha dava ilk adımında
    ve bir şalgam gibi koparmıyorlar
    kellesini adamın.
    Haydi bunlara boş ver.
    Bunlar uzak bir ihtimal.
    Paran varsa eğer
    bana fanila bir don al,
    tuttu bacağımın siyatik ağrısı,
    Ve unutma ki
    daima iyi şeyler düşünmeli
    bir mahpusun karısı

    harika da bir genco erkal yorumu
    https://www.youtube.com/watch?v=7mrOJLqwbb0
    0 ...
  8. 5.
  9. SAKARYA TÜRKÜSÜ
    insan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
    Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.
    Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
    Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
    Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
    Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.
    Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat;
    Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!
    Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
    Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;
    Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
    Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
    Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
    Sırtına Sakaryanın, Türk tarihi vurulur.
    Eyvah, eyvah, Sakaryam, sana mı düştü bu yük?
    Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük!..

    Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
    Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?

    insandır sanıyordum mukaddes yüke hamal.
    Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,
    Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
    Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan.
    Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;
    Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!
    Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
    Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?
    Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna;
    Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
    Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
    Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!
    Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
    Sakarya, kandillere katran döktü geceler.

    Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,
    Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!

    insan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
    Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
    Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
    Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
    Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!
    Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!
    Sakarya; sâf çocuğu, mâsum Anadolu'nun,
    Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
    Sen ve ben, gözyaşiyle ıslanmış hamurdanız;
    Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
    Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
    Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
    Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
    Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber Kılavuz!

    Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
    Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!..

    Necip Fazıl KISAKÜREK

    Kendi sesiyle

    https://www.youtube.com/watch?v=zlDvjnLbTHM
    0 ...
  10. 6.
  11. Zindandan Mehmed'e Mektup

    Zindan iki hece, Mehmed'im lâfta!
    Baba katiliyle baban bir safta!
    Bir de, geri adam, boynunda yafta...
    Halimi düşünüp yanma Mehmed'im!
    Kavuşmak mı? .. Belki... Daha ölmedim!

    Avlu... Bir uzun yol... Tuğla döşeli,
    Kırmızı tuğlalar altı köşeli.
    Bu yol da tutuktur hapse düşeli...
    Git ve gel... Yüz adım... Bin yıllık konak.

    Ne ayak dayanır buna, ne tırnak!
    Bir âlem ki, gökler boru içinde!
    Akıl, olmazların zoru içinde.
    Üstüste sorular soru içinde:
    Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?
    Buradan insan mı çıkar, tabut mu?

    Bir idamlık Ali vardı, asıldı;
    Kaydını düştüler, mühür basıldı.
    Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı.
    Ondan kalan, boynu bükük ve sefil;
    Bahçeye diktiği üç beş karanfil...

    Müdür bey dert dinler, bugün 'maruzât'!
    Çatık kaş.. Hükûmet dedikleri zat...
    Beni Allah tutmuş, kim eder azat?
    Anlamaz; yazısız, pulsuz, dilekçem...
    Anlamaz; ruhuma geçti bilekçem!

    Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil;
    Sayım var, maltada hizaya dizil!
    Tek yekûn içinde yazıl ve çizil!
    insanlar zindanda birer kemmiyet;
    Urbalarla kemik, mintanlarla et.

    Somurtuş ki bıçak, nâra ki tokat;
    Zift dolu gözlerde karanlık kat kat...
    Yalnız seccâdemin yününde şefkat;
    Beni kimsecikler okşamaz mâdem;
    Öp beni alnımdan, sen öp seccâdem!

    Çaycı, getir, ilâç kokulu çaydan!
    Dakika düşelim, senelik paydan!
    Zindanda dakika farksızdır aydan.
    Karıştır çayını zaman erisin;
    Köpük köpük, duman duman erisin!

    Peykeler, duvara mıhlı peykeler;
    Duvarda, başlardan, yağlı lekeler,
    Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler...
    Duvar, katil duvar, yolumu biçtin!
    Kanla dolu sünger... Beynimi içtin!

    Sükût... Kıvrım kıvrım uzaklık uzar;
    Tek nokta seçemez dünyadan nazar.
    Yerinde mi acep, ölü ve mezar?
    Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz?
    Güneşe göç var da, kalan biz miyiz?

    Ses demir, su demir ve ekmek demir...
    istersen demirde muhali kemir,
    Ne gelir ki elden, kader bu, emir...
    Garip pencerecik, küçük, daracık;
    Dünyaya kapalı, Allaha açık.

    Dua, dua, eller karıncalanmış;
    Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış.
    Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış...
    Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu;
    iplik ki, incecik, örer boşluğu.

    Ana rahmi zâhir, şu bizim koğuş;
    Karanlığında nur, yeniden doğuş...
    Sesler duymaktayım: Davran ve boğuş!
    Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!
    Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!

    Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!
    Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
    Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
    Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
    Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!

    (1961)

    Necip Fazıl Kısakürek

    maalesef iyi okumuştur

    rte'nin sesiyle
    https://www.youtube.com/watch?v=_bEgeMKGfxA
    0 ...
  12. 7.
  13. BEN GiDERiM

    Ne güzeldin. Orada, ilk oturduğumuz yerde, bana baktığın pek çok zaman beni yerdeki parkelere bakarken yakalıyordun ya zaman zaman. Ben o anların hiçbirinde parkelere bakmıyordum da, öyle zannet istiyordum. Yoksa karşımda sen otururken sikeyim parkesini! Parke değildi mevzu, mevzu sana mevzunun parke olduğunu zannettirmekti. Bunu gerektiriyordu çünkü takıntılı bir ruh hastası olmak!

    Biraz evvel ağlamış kadın yüzünde ittifak etmiştik Tarık abimle beraber. Bir yüz ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi çünkü. Ne zamana kadar? Yüz yüze gelene kadar. Sonrası komple mahçubiyet!

    Bozulur muyum ben sana? Hayatta bozulmam ben sana. Ama daha çok bakarım parkelere. Aslında bakmam da, bakıyormuş gibi yaparım, sen de bozulma.. Yoksa nasıl kurulur dengeler?..

    Her şeyden hevesimi aldım dediğim zamanlarımda hiç bilmediğim heveslere meylettim hattı zatında. Ayıplama da beni, mümkünse anla, mümkün değilse salla!

    Soğudu gibi oldu havalar. Dikkat et kendine! Artistlik yapma, yürürken önünü kapa. Ve korkup gidersem bir gün. Sakın kızma. Kızma çünkü;

    Çok durmam ben, duramam
    bütün gece çorbacıları bilir
    o yüzden
    istasyon civarındadır hep
    kiraladığım bütün evler

    kalmak alışkanlık biraz
    marifet biraz
    biraz cesaret
    bense ne alışığım
    ne mahir
    ne cesur
    dönüp dolaşıp başladığım yere
    döneceğimi bilsem de
    kanadıkça giderim
    kanattıkça giderim
    devirdiğim otuz küsür yaş
    başka bir şey de değil de
    bunda usta etti işte

    gitmeyi iyi bilirim
    ister korkaklık de buna
    ister yavşaklık
    cevap bile veremem
    giderim

    Giderim ben
    öyle öğrendim babamdan
    beş çocuğun yükünden ve
    annemin dırdırlarından
    kaçıp kaçıp sığındığı
    kahvehanenin eşiğinde
    her boynumu büküp
    “baba eve gidelim” dediğimde
    ve
    “sen git! gelirim ben!” lafını
    her duyduğumda
    içimden hep şey derdim
    bir yere gitmeliyim
    eve değil ama
    nereye?
    o zamanlar küçüktüm
    hep eve dönerdim mecbur
    sonra işte unuttum artık
    ev
    nere?

    Velhasıl
    ben giderim
    gitme derdiyle büyüdüm
    o yüzden gülüm
    anlayamasan da
    üzülme

    ali lidar
    5 ...
  14. 8.
  15. not: şiirdeki müjgan bir bayan değil kirpik anlamındadır. şiir deniz gezmiş ve arkadaşlarının asılması üzerine atilla ilhan tarafından vapurda yazılmıştır.

    şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız
    O mahur beste çalar Müjgan'la ben ağlaşırız
    Gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız
    Yalnız kederli yalnızlığımız da sıralı sırasız
    O mahur beste çalar Müjgan'la ben ağlaşırız

    Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı
    Güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı
    Hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı
    Gittiler akşam olmadan ortalık karardı

    Bitmez sazların özlemi daha sonra daha sonra
    Sonranın bilinmezliği bir boyut katar ki onlara
    Simsiyah bir teselli olur belki kalanlara
    Geceler uzar hazırlık sonbahara

    Atilla ilhan
    2 ...
  16. 9.
  17. sevdiğim şiirlerindendir, iyi ki yazmıştır güzel satırları..

    "Yok öyle umutları yitirip karanlıkta savrulmak.. Unutma; aynı gökyüzü altında, Bir direniştir yaşamak..."
    Nazım Hikmet..
    6 ...
  18. 10.
  19. Har içinde biten gonce güle minnet eylemem
    Harabi,Farisiyi bilmem, dile minnet eylemem
    Sırat-ı Mustakim üzere gözetirim Rahimi
    iblisin talim ettiği yola minnetg eyleme

    Biir acayip derde düştüm herkes gider karına
    Bugün buldum bugün yerim,Hak kerimdir yarına
    Zerrece tamahım yoktur şu dünya varına
    Rızkımı veren Hüda dır kula minnet eylemem

    Ey Nesimi Can Nesimi ol gani mihman iken
    Yarın şefaatarım Ahmed-i Muhtar iken
    Cümlelerin rızkını veren ol gani serdar iken
    Yeryüzünün halifesi hünkara minnet eylemem

    Kul Nesimi
    1 ...
  20. 11.
  21. Ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
    Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?
    Sevmek için güzele mi bakmalı?
    Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?
    Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?
    Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?
    Hırsızlık; para, malmı çalmaktır?
    Saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı?
    Solması için gülü dalından mı koparmalı?
    Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?
    Öldürmek için silah, hançer mı olmalı?
    Saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı?

    Victor Hugo
    0 ...
  22. 12.
  23. Günaydın gül yüzlü sevdiğime
    Günaydın yeryüzünü aydınlatan yeni güne
    Günaydın gün görmek için bekleyene
    Günaydın, günaydın, günaydın

    Nazım Hikmet

    Ben henüz uyumadım ama hepinize günaydın beyler bayanlar. (Davarlar hariç.)
    0 ...
  24. 13.
  25. Selamın aleyküm gül yüzlü sevdiğime
    Selamın aleyküm yeryüzünü aydınlatan yeni güne
    Selamın aleyküm gün görmek için bekleyene
    Selamın aleyküm, Selamın aleyküm, Selamın aleyküm

    Kazım Himmet

    Yiyosa bunu da takmayın ( en az biriniz alcak selamı farz hacılar)
    1 ...
  26. 14.
  27. Güldün, güller açıldı penceremin demirlerinde.
    iyi ki geçtin dünyadan.
    Sahi, ya doğmasaydın?

    Nazım Hikmet Ran
    4 ...
  28. 15.
  29. AŞK

    Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git
    Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler.
    Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
    Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık
    Sevgideydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı
    Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü
    Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
    Yoktu dünlerde evelsi günlerdeki yoksulluğumuz
    Sanki hiç olmamıştı

    Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu
    Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı
    istanbullar
    Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların
    dünyaların
    Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek
    Ki Karaköy köprüsüne yağmur yağarken
    Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
    Çünkü iki kişiydik

    Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
    Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
    Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
    iki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
    Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
    Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
    Sonrası iyilik güzellik.

    Cemal Süreya
    4 ...
  30. 16.
  31. Sahi ne renkti yokluğun?
    Nasıl kokardi mavi ?
    Saçların hangi notadan okşardı ruhumu ?
    Çıkan sen miydin aklımdan
    Yoksa akıl mi çıkmıştı başımdan.
    0 ...
  32. 17.
  33. Herşey Sende Gizli
    Şair: Can Yücel

    Yerin seni çektiği kadar ağırsın
    Kanatların çırpındığı kadar hafif..
    Kalbinin attığı kadar canlısın
    Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
    Sevdiklerin kadar iyisin
    Nefret ettiklerin kadar kötü..
    Ne renk olursa olsun kaşın gözün
    Karşındakinin gördüğüdür rengin..
    Yaşadıklarını kar sayma:
    Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;

    Ne kadar yaşarsan yaşa,
    Sevdiğin kadardır ömrün..
    Gülebildiğin kadar mutlusun
    Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
    Sakın bitti sanma her şeyi,

    Sevdiğin kadar sevileceksin.
    Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
    Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
    Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
    Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
    Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
    Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
    Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın
    Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
    Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
    Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
    Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..

    işte budur hayat!
    işte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
    Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
    Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
    Çiçek sulandığı kadar güzeldir
    Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
    Bebek ağladığı kadar bebektir
    Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
    Sevdiğin kadar sevilirsin...
    0 ...
  34. 18.
  35. beyinlerimiz savaşsın isterdim
    ama görüyorum ki
    siz silahsızsınız bayım.
    franz kafka.
    4 ...
  36. 19.
  37. Sefa Sür

    Geçmiş günü beyhude yere yâd etme,
    Bir gelmemiş an için de feryat etme
    Geçmiş gelecek masal bunlar hep
    Eğlenmene bak ömrünü berbat etme.

    Niceleri geldi, neler istediler,
    Sonunda dünyayı bırakıp gittiler.
    Sen hiç gitmeyecek gibisin değil mi?
    O gidenler de hep senin gibiydiler.

    Dünyada ne var, kendine dert eyleyecek,
    Bir gün gelecek ki can bedenden gidecek,
    Zümrüt çayır üstünde, sefa sür iki gün...
    Zira senin üstünde de otlar bitecek

    Ömer Hayyam
    1 ...
  38. 20.
  39. nazım hikmet ran - ben senden önce ölmek isterim

    ben
    senden önce ölmek isterim.

    gidenin arkasından gelen
    gideni bulacak mı zannediyorsun?
    ben zannetmiyorum bunu.

    iyisi mi, beni yaktırırsın,
    odanda ocağın üstüne korsun
    içinde bir kavanozun.
    kavanoz camdan olsun,
    şeffaf, beyaz camdan olsun
    ki içinde beni görebilesin...

    fedakârlığımı anlıyorsun :
    vazgeçtim toprak olmaktan,
    vazgeçtim çiçek olmaktan
    senin yanında kalabilmek için.

    ve toz oluyorum
    yaşıyorum yanında senin.

    sonra, sen de ölünce
    kavanozuma gelirsin.
    ve orda beraber yaşarız
    külümün içinde külün,
    ta ki bir savruk gelin
    yahut vefasız bir torun
    bizi ordan atana kadar...

    ama biz
    o zamana kadar
    o kadar
    karışacağız ki birbirimize,
    atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
    yan yana düşecek.
    toprağa beraber dalacağız.
    ve bir gün yabani bir çiçek
    bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
    sapında muhakkak
    iki çiçek açacak :
    biri sen
    biri de ben.

    ben
    daha ölümü düşünmüyorum.

    ben daha bir çocuk doğuracağım.
    hayat taşıyor içimden.
    kaynıyor kanım.
    yaşayacağım, ama çok, pek çok,
    ama sen de beraber.

    ama ölüm de korkutmuyor beni.
    yalnız pek sevimsiz buluyorum
    bizim cenaze şeklini.

    ben ölünceye kadar da
    bu düzelir herhalde.

    hapisten çıkmak ihtimalin var mı bu günlerde?
    içimden bir şey :
    belki diyor.
    3 ...
  40. 21.
  41. 27 Nolu Rubai

    Tanrım; bu güzel yüze vermişsin emek,
    O sümbülü koklamak, saçın' ellemek.
    Sonra da ona bakma, dersen, anlamı:
    Dolu kadehi ters tut, hiç dökme demek!

    Ömer Hayyam
    0 ...
  42. 21.
  43. Bir Ayrılık Bir Yoksulluk

    Vara vara vardım ol kara taşa
    Hasret ettin beni kavim kardaşa
    Sebep ne gözden akan kanlı yaşa
    Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm

    Nice sultanları tahttan indirdi
    Nicesinin gül benzini soldurdu
    Nicelerin gelmez yola gönderdi
    Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm

    Karacoğlan der ki kondum göçülmez
    Acıdır ecel şerbeti içilmez
    Üç derdim var birbirinden seçilmez
    Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm

    Karacaoğlan
    1 ...
  44. 22.
  45. Anlamayız hayatı felsefeyle, ilimle;
    Hayat çelik ellerle atılan zar olmalı.
    Rahat yatakta ölmek acep olmaz mı çile?
    Kanlı sınır boyları bize mezar olmalı.

    Aşık nasıl bulursa iç açan bir serin su
    Sevdiği bir güzelin som yalaz dudağında,
    Sönecektir bizim de gönlümüzün tamusu
    Tanrıların gezdiği yüce Tanrı Dağında.

    Tanrı Dağı! Tanrılar, tanrılaşanlar Dağı!
    Orda on üç asırdır bizi bir gözleyen var.
    Savaş türküleriyle aylı kızıl bayrağı,
    Kefensiz ölülerin ruhunu özleyen var.

    Ulu Tanrı! Kür Şad’ın yenilmeyen ruhunu
    Yüce Tanrı Dağında biraz daha barındır!
    Geleceğiz yakında! Yarın bütün oralar
    Demir bileklerdeki çelik kılıçlarındır.

    Tasa mıdır yakarsa bir kurşun kalbimizi?
    Ne çıkar süngülerle delinirse bağrımız?
    Bu kurşunlar, süngüler öldüremezler bizi,
    Belki diner onlarla ezeli kalp ağrımız.

    Gözümüzde bir hasret parlayarak düşünce,
    Toprak ana elbette bize açar kolunu.
    Onun kadar düşünmez bizi hiçbir düşünce,
    Kendi koynunda saklar can veren her oğlunu.

    Yurt ve şeref uğrunda sen seril de toprağa
    Varsın hiçbir dudakta anılmasın er adın!
    Kan sızarak göğsünden huzuruna varınca
    Iztırabı dinecek belki o gün Kür Şad’ın.

    Gam mı ceylan gözlüler bizlere yar olmasa?
    Yeter ki kılıçlarla süngüler yar olmalı,
    Rahat yatakta ölmek sanki değil mi tasa?
    Savaş ve er meydanı bize mezar olmalı

    Hüseyin Nihal Atsız
    3 ...
  46. 23.
  47. bana kötü sözler söyleme
    iyiliğin kalsın aklımda,
    bağırma bana
    ben seni duyamam şimdi
    kavga edemezsin ki artık benimle
    ben sana sadece 'susarım' artık

    EN ÇOK KENDiMDEN ÖZÜR DiLERiM
    ÇÜNKÜ BANA ÇOK YANLIŞ YAPTIM.
    1 ...
  48. 24.
  49. beni 1 günlüğüne çaylağa atan moderatöre benden gelsin.

    BENCE SEN DE ŞiMDi HERKES GiBiSiN

    Gözlerim gözünde aşkı seçmiyor
    Onlardan kalbime sevda geçmiyor
    Ben yordum ruhumu biraz da sen yor
    Çünkü bence şimdi herkes gibisin

    Yolunu beklerken daha dün gece
    Kaçıyorum bugün senden gizlice
    Kalbime baktım da işte iyice
    Anladım ki sen de herkes gibisin

    Büsbütün unuttum seni eminim
    Maziye karıştı şimdi yeminim
    Kalbimde senin için yok bile kinim
    Bence sen de şimdi herkes gibisin.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük