iki kadın vardı. Biri beni sevdi, birini de ben sevdim. Beni seven en hırçın şiirlerini yazdı, küfretti, istedi beni be istedi. Onun olamadım.
Diğer kadın unuttu beni, ortalardan kayboldu. "Seni seviyorum" derken, karşılık beklediğimi hissettim. Dudakları mühürlenmişti belki başka bir aşka, demedi. Peşinden gittim sabahın 5'inde. Otobüs ilerliyor, her ev bizim oluyordu. her evin terasında sevişiyorduk, her plajda dudaklarım kavuşuyordu dudaklarına. Geçtiğimiz her lamba, her şerit çizgisi ona yaklaştırıyordu beni. Bitti sonunda o anlamlı yolculuk, evinin önüne gelip gelip "buradayım, pencereye çık" dediğimde, gizleyemedi şaşkınlığını. Akşamın yorgunluğu ve sarhoşluğuyla indi aşağıya. Sarıldım ter kokan vücuduna. Sonra yürüdük, kimseyi tanımadığım birazdan hüzün dolacak sokaklarda. Oturduk bir şeyler içtik. Beni gizlemek ister gibi "buradan uzak bir yere gidelim, n'olur" dedi.
"Kadın, ben son noktayı koymaya geldim, bakma sen hayallerime, isteklerime"
Oturmaya devam ettikce arttı sıkıntısı.
"Eve gidelim?"
istemedi elbet, ama "tamam gidelim" diyerek hızlı adımlarla düştük yola.
bir şeyler anlatmaya başladı, defterlerini attı sağa sola, pencereden bakıp isyan etti hayatına. Oturduğum yerden hiç ses çıkartmadan izledim olup biteni.
Sonra dolabı açıp beraber dinlediğimiz CD'yi çıkartıp attı. Doğrulup yerimden, yerdeki cd'yi aldım, çantamın ön gözüne koyup hiç ses çıkartmadan ve de bakmadan ardıma çıktım gittim.
Geldiğim andan itibaren yapmaya çalıştığı şey şimdi onu üzüyor, mahvediyordu.
"Ya duyarsam sesini, dönersem geri"
Kulaklığımı çıkartıp taktım, sesini duymadan ilk taksiyle otobüs garajına varmıştım.