Eldiveninin tekini kaybedersin , hayal kırıklığı yaşarsın.
diğer tekini attıktan sonra , ilkini bulursun ; daha da hayal kırıklığı yaşarsın
hayatındaki herşey böyle olunca / böyle gelişince ,
haliyle her teki kaybedeceğini sanırsın.
bu korku aslına belki de biraz 'mal edinme dürtüsü'nden kaynaklanıyordur. hayatımızdaki kadın veya erkeği bize aitmiş gibi, bizim malımızmış gibi görüyoruzdur. bu yüzden onu kaybetmek bizi bu kadar ürkütüyordur... belki, bilmiyorum...
değişik paranoyalara yol açar; kişiye hayatı zindan eder... bazen yaşanılan anların tadını engeller; bu korkuyla yüzleşmemek için kaybetmek istenilmeyen şeyin ya da kişinin rengine bürünür insan ve silikleşir kendi rengi solar...
ilişki başladığında tamamdır gözüyle bakarsan başına gelebilir ama bir ilişki bebek gibidir ilgi ister sevgi ister sıcaklık ister partnerinin kankası olacak kadar dostu herzaman şaşırtabilecek kadar çılgın,özel günleri hatırlayacak kadar ilgili sevecen biri olursan başına gelmeyecek olaydır amma buna rağmen terkediliyorsan bırak defolsun gitsin bu kadar donanımlı biriysen daha iyilerini bulursun kaybeden sen değil o'dur hatta ilerde ona önünü açtığı için teşekkür bile edersin.
yok öyle bişey. seven insan zaten kaybetmiş insandır.
onu (ya da sevdiğin her neyse) sevdiğin an aslında kaybetmeyi de göze almışsındır.
asıl korktuğun şey canının yanmasıdır,senden başkasının senin canını acıtmasıdır..
bunun içinde aslında hiç sevmemek dolayısı ile hiç kaybetmemek en ideal olandır kanımca.
edit: bu hayat yüzünden sürrealist oldum anne napiyim (bkz: sürrealizm)
bu saatten sonra ancak (bkz: mantık evliliği)
aslında kişideki büyüyen sevginin sebepsiz yere endişe yaratmasıdır. ihtimaller çoktur ancak temeli yoğun duygulardır. örnekse;
aceba benim kadar seviyor mu? yoksa ben sevdikçe o uzaklaşıyor mu?
ilk zamanki büyü bozulacak mı?
ilişki ne zaman bitecek?
son sözümü yanlış mı anladı?
gibi bir sürü vesvese tadında sorularla zihnini bulamaç eder, seven birey. zamanın güzelliğinden çok ötededir. sevdiği yanındadır, ancak dünyna halini fazla abartıp anın tadını çıkaramaz.
seven kıskanır, korkular dolanır kafasında ancak bu onu kör edecek derecedeyse gerçekten kaybedebilir. **
hayatım boyunca yaşadığım, felaket olarak nitelendirdiğim olayları başıma sarmamı sağlayan o iğrenç korku.
sen kork veya korma ne fark eder ki yanındaki seninle kalmak istediği sürece... bu korkunun yardımcı olduğu husus onu kaybetmeni hızlandırması, onun gözünde rezil olabilceğin hatalar yapmanı sağlaması.
ama seviyorsan deli gibi, her dakika sadece onun yanında olmaksa isteğin ve bir de yolunda gitmeyen ufak tefek şeyler olduğunu düşünüyorsan yada eskiden kalma acı tecrübelerin varsa senin için umut ışığı yoktur ey dost. sevdikçe korkacaksın ve korktukça kaybedeceksin. işte bütün mesele bu.
(bkz: çok seviyorum be sözlük)
şu hayatta kazık yemeyen bir tane insan tanımıyorum, tanımayacağım da. işte herkes mutlaka bir "kaybediş"e sahip olduğundan bu korkunun bir insanda olmaması doğaüstü bir olay. ha, olup da yok gibi takılanlar var, onlara diyeceğim tek bir şey var:
bir gün kaybedeceğiz diye sevmekten vazgeçilmez. eninde sonunda ilişkilerin yüzde 99 u bitiyor zaten, belki 1 kişi sonsuza kadar yanınızda kalıyor. yoksa herkes sevgilimiz olurdu o nedenle buna hazır olunmalıdır. yaşanılacak şeylerin hepsi o an yaşanıldığında güzeldir yıllar sonra aynı şeyi yapsanızda aynı zevki almayabilirsiniz. şu an elinizdeki sevgilinizi çok sevin bırakın o da sizi çok sevsin. o ilişkinin tadını çıkarın yarın gittiği zaman ya da siz gittiğinizde mutlu bir ilişki anıları kalsın elinizde, kötü sözlerle andığınız bir sevgi değil...
sevgi ve kaybetme korkusu bir pastanın iki dilimidir. sevginin alanı büyüdükçe kaybetme duygusunun alanının küçülmesi gerekir. ama öyle olmaz. kişi sevgisini bırakıp gözünü korkularına diker. korkunun ecele faydasının olmadığı gerçeği bu gözü yanlış yere dikme hatasının üzerine tecelli eder.
gerçekten sevenlerin istisnasız yaşayacağı korkudur. o'na tutkuyla, heyecanla bağlandığınız her an, o'nu kaybetme korkusunu daha bi fazla yaşarsınız derinlerde!