zülfü livaneli nin, remzi kitabevinden çıkmış kitabı.
çocukluğundan bu güne yaşamını çok tatlı bir dille anlatmış. özellikle 27 mayıs 1960 ihtilalini, 12 eylül 1980 darbesini çok iyi anlatmış.
türk solunun nasıl bu hale geldiğini, aydın ideolojisi iken, nasıl da, köylü işçilerin elinde harap olduğunu, bazı kendi bilmezler sayesinde, nasılda, entellektüel seviyeden avam seviyeye çekildiğini göstermiş.
zülfü livaneli'nin kişisel yolculuğunu, tatlı bir dille, kaleme aldığı kitap. livaneli, kendi yaşamından karelerle, sosyal ve siyasal dönüşümleri iç içe aktarmıştır. ben kitabı aldığımda, kitap okurların beğenise sunulalı daha bir hafta olmuştu ve bu bir hafta içersinde 30.000 satış gerçekleştirmişti. yani aynı zamanda son dönemin çok satan kitapları arasındadır.
zülfü livaneli'nin otobiyografik romanı.
roman mı bu kitap.
tabi ki değil ama zülfü livaneli'nin öyle güzel bir dili var ki kendi hayatını anlattığı bu anılar denizinde sanki o bir roman kahramanıymışta siz de o kahramanın başından geçenleri okuyormuşsunuz hissine kapılıyorsunuz.
zülfü livaneli edebiyatıyla tanışmadıysanız onun kişisel serüvenini okuyarak başlayabilirsiniz işe.
sonrasında tabi ki okunması gereken livaneli kitapları için:
(bkz: mutluluk)
(bkz: leyla'nın evi)
(bkz: engereğin gözündeki kamaşma)
(bkz: bir kedi bir adam bir ölüm)
(bkz: arafatta bir çocuk)
zülfü livaneli'nin son ve en müthiş eseri. leylanın evi ve mutluluk romanlarıyla kazandığı yerini, sonsuza dek kaybetmeyeceğini kanıtlamıştır büyük sanatçı. bir solukta okunup bitirilesi bir otobiyografi.
Zülfü Livaneli nin ne kadar değerli bir sanatçı olduğunu bir kez daha anlamama yardımcı olan otobiyografik romanı. çok güzel bir dille anılarını bizimle paylaşmış olan bu değerli sanatçının yaşadıkları bence tüm nesillere bir ders verir nitelikte. herkesin kesinlikle okuması gereken bir kitap.
zülfü livaneli'nin olağanüstü samimi bir üslupla yazdığı, öz yaşam öyküsünden parçalardan oluşan kitabı.
kronolojiye biraz daha özen gösterilseydi ve alayı yabancı bir sürü sanatçının filanca resmine, filanca bestesine, filanca filmine, filanca kitabına bin tane atıf yapılmasaydı daha güzel bir kitap olabilirdi kanımca.
1997 konserine neredeyse hiç değinilmemiş olması da üzücü tabii.