Neredeyse 4 yıl kaldığım, Kuzey Kore'den daha katı kurallarının olduğunu fark ettiğim, yaşlıların gençleri her alanda siktikleri, ne öldüren ne de güldüren tipik bir Asya şehri.
asayiş: seul'de yaşıyorsanız gecenin ikisinde, üçünde sokaklarda tek başlarına gezen iyi giyimli hatunlar görürseniz şaşırmayın. taciz, rahatsızlık verme, kıyafet sebebiyle genç kızı otobüsten indirme ve benzeri aşağılıklar canım memleketimin davarlarına özgülendiği için burada bu tarz olaylarla (büyük konuşmayalım ama) karşılaşma ihtimaliniz sıfırdır. kore abazanı büyük ihtimalle genelev sokaklarında stresini atmaktadır. fakat, bu tarz yerlere gidenler toplum tarafından dışlanabilir, hele bir de yariniz öğrenirse en kibar tabirle ağzınıza sıçabilir. benim gitmeme sebebim de budur, sonuçta merak da bir yere kadar... * yukarıda yazdığım liseli piçler mevzusunu abartmış olduğumu farkediyorum.
kültür sanat: neyse efendim, önceden yazdığım gibi sanat galerileri ve sergilere kendinizi kaptırırsanız iş güç sosyal hayatınız ortadan kaybolabilir. devlet, sanata ve sanatçıya çok büyük bir destek veriyor. yeni açılan tiyatro sinema ve benzeri kurumlardan iki sene boyunca vergi talep edilmiyor.
insanların size olan tepkileri: sevgili yarinizde sokaklarda gezerken kesinlikle ilgi çekersiniz. kore'nin erkekleri "bu kız benim yüzüme bakmayıp neden bu yabancıya gitti..." diye içlerinden geçirirler. kızları sizden etkilenirler. boyunuz ve surat yapınız ilgilerini çeker. ama sakın yarinizin yanında mallaşmayın. sizi gören bazı koreliler, size korece "Oh! Weigookin!" yani mealen "ana, yabancı ya bak!" diyebilirler. bu yaklaşım koreliler'in ırkıçılığından değil ama merak ve görmemişliklerinden kaynaklanır. özellikle, yaşlıların sempatik ve komik davranışlarına güleceğiniz kesindir. aman dikkat, pop star ajdar egosu üzerinize yapışabilir!
yemek meselesi: 2011'de yazdıklarımın üzerinden çok sular geçmiş olmasına rağmen damak tadımı buralara halen uyduramadım. yemek konusunda sıkıntılarım devam ediyor. koreli tükkan sahipleri tarafından dışarı çıkartılabiliyorum. bu davranışın ingilizce bilmemeleri veya benim iğrenç korecem ile bir alakası yok. adamlar gelen turistlerin büyük bir kısmının acayip baharatlı urfa damak tadına rahmet okutacak besinlerini kaldıramayacaklarını iyi biliyorlar. bir acı sever olmama rağmen seul'de bu tarz besinlerini tüketirken deliler gibi kızardığımı, cildimin kıpkırmızı olduğunu ama bir yandan da "yom yom yom..." gibi anlamsız ama lezzet belirten sesler çıkardığımı itiraf etmeliyim. bu dediklerimin dışında şekerli sebze yemeklerinden size gına gelecektir. ama biftekleri mükemmel. türkiye'de böyle lezzetli dana, kuzu eti kalmadı!
trendler: "hot steam yoga" diye bir şeyi hiç duydunuz mu? burada şu an kore halkının en rağbet ettikleri yoga tarzı bu sizi bir yere kapıyorlar. hayvani sıcaklık yayan bir makinenin eşlğinde 55° sıcaklıkta yoga yapıyorsunuz. geçiniz...
teknoloji: kore otomobilleri malumunuz. ben bu konuya fazla girmeyerek ve de 1200 tl civarında bir meblağ ödeyerek beyaz bir galaxy s3 sahibi oldum. telefonu karıştırırken raminin 2 gb olduğunu farkettim. forum donanım haberde ise türkiye'de satılan telefonlarda bir gb ram olduğu belirtilmiş. konuyu araştırmaya devam edeceğim. fakat kendi vatandaşlarına kıyak geçtikleri ortada. bizim kaliteli tarım ürünlerimizi yabancıya satıp gdo'luları halka kaktırmamızın tam zıttı bir durum.
havalar: yaz sever bir insan iken, son sıcaklardan nefret edip, buranın tatlı yağmuruna bayıldım. sıcaklıklar 27° - 28° arasında geziniyor. kesinlikle ideal! ama boğucu sıcaklar kapıda imiş...
abur cubur: cips, şeker, sakız sever bir kişi olarak burayı cennet ilan ediyorum. tadımsal hazzın anavatanı burası olmalı. *
çok soğuk... buzdolabı gibi meret. havalar birkaç gün önce -16°c'den bile daha düşükmüş (televizyonda sabah haberleri günün en beter soğuğu -9°c diyor). bir rüzgarı var ki gebertiyor adamı, ısırıyor resmen. buna rağmen pek çok hatun kızımız mini etek ile takılıyor. parmakarası terlik giyen manyaklar bile gördüm. zaten genç nüfus çok fazla kanları kaynıyor diyeceğim fakat yine de evlilik oranları her sene biraz daha azalıyor. evlenmeyi geçtim sevgili bile bulmuyorlar. varsa yoksa süsleniyorlar. estetik ameliyatlar için kliniklerin önünde kuyruk oluyorlar. bu arada ben hasta olurum korkusuyla soğuk içeceğe bile yanaşamazken, koreli eşim karşımda dondurma götürüyor. tuhaf lan bu koreliler soğuk işlemiyor bunlara. ha bir de bütün şehir sarımsak gibi bir halt kokuyor. malumunuz türklerin nefret ettikleri kimchi bokuna bunlar tapıyorlar. ellerinden gelse koyunlarına sürecekler. onun dışında iyi şehir, hoş. kültür, sanat akıyor paçalarından. gece hayatı sevenlerine çok şey katacak mekanları, ev yapımı olan ve servis edilen çok fena çarpan bir içkileri var (bkz: makgeolli).
--spoiler--
not1: itaewon'da luckystrike isimli bara giderseniz türk olduğunuzu mutlaka belli edin. kel barmen çalışıyorsa hesaptan yırtma ihtimaliniz var.
not2: tanıştığınız hatunlara size sıcak davrandılar diye hemen sulanmayın. aksi takdirde sapık olarak yaftalanabilisiniz.
not3: taksiciler çok yavşak. dolandırmak gibi bir niyetleri olmasa bile bana hep arızaları denk geldi. uyanık olmakta fayda var.
not4: japon sürücüler tehlikelidir. korelilerde bunu on ile çarpın. güvenlik şeridinden en sol şeride uçanından, ters yöne girenine kadar her cins psikopat var.
not5: buradaki her yabancı amerikalı değil tabii ki ama toplum kendisini bunun tersine koşullandırmış. arkanızdan yankee diye bağıran çocuklara şaşırmayın.
not6: liseli piçler mevzusu... bunlar resmen çete olmuşlar. insanlara karşı bir taşkınlıklarına tanık olmadım ama bir anda çok süratli bir şekilde organize olarak çoğaldıklarını gözlemledim. yakuza'nın alt kademe sokak çetelerine özenmiş gibi duruyorlar. liseli veya değil illa birisiyle takışacaksanız kalın sesle "YAA" diye bağırın. meali noluyo lan gibi bir şey.
not7: fiyatlar makul. türkiye'de 5000 tl olan lg'nin çift kapılı kırmızı buzdolabı burada 2400 tl civarında satılıyor.
telefon, laptopda bu oran geçerli değil ama çok deli indirim kampanyaları düzenleniyormuş.
not8: türk lokantalarında servis edilen eti ekşide elemanın biri çok güzel açıklamış. altına imzamı atıyorum.
--spoiler--
gidilir mi? bence gitmek, görmek lazım. sevilir mi? sevdiğiniz insan oralı ise neden olmasın. yaşanır mı? zor soru pas geçiyorum.
Yabancıları kesinlikle soğuk karşılayan insan yapısı, gökdelenleri, ekonomik altyapısını çoktan oturtmuş bir kent izlenimi veren şehir, Güney Kore'nin başkenti.Yaz mevsiminde de şehir soğuk yapısını korumaya devam eder, onlarca vagonluk metroda yanındakiyle konuşan insan sayısı yirmiyi geçmez.600 küsur durağı olan metrolarıyla bizim köstebek hızıyla kazmaya devam ettiğimiz Ankara ve istanbul metrolarımızın yaklaşık 25 30 katı bir uzunluğa sahipler.Teknoloji açısından karşılaştırmıyorum bile...Sokaklarda Kia,Hyundai,Daewoo ve Samsung marka otomobillerin haricinde çok ender marka görebilirsiniz.Bu da Korelilerin ulusal otomotiv sanayilerini özel yasalarla koruduklarının ve yabancı marka otomobil kullanmanın çok yüksek meblağlarla vergilendirildiğinin bir kanıtı.Zaten yabancı bir firmanın showroom unu gelip Seul de açamıyorsunuz, yurtdışına gidip ordan alıp gelmeniz gerekli istediğiniz arabayı.
Seul'de taksiciler ingilizce bilmezler, anlaşabilmek için ya gideceğiniz yerin Korece ismini çok iyi telaffuz etmelisiniz (çünkü Seul Station tarzında bir adresi anlatamadım, Soul station tarzında bişey okuyorlar anlamadı herif)
ya da free interpreter hizmetini kullanarak ( telefonla ingilizce bilen bir koreli kadına aktarılıyorsunuz , o da korece takiciye anlatıyor derdinizi falan filan )
Son olarak yemekler...Domuz eti yemeden dönebilen varsa helal olsun derim...Ben bir müddet dayanmaya çalıştım sonra koyverdim.Yerel yemeklerin hepsine önyargıyla yaklaşmamak gerek diye düşünüyorum, mutfakları biraz tatlı ağırlıklı evet, ama kesinlikle bizden daha iyi besleniyorlar.Bu da neden ortalama yaşam sürelerinin bizden on yıla yakın bir süre ileride olduğunun sebeplerinden biri olsa gerek...
Son olarak, Kore ve Seul gezilip görülmesi gereken yerlerden biri, bir daha gider miyim? Kesinlikle hayır...
(başlık Seul idi ancak ben gezi yazısı tarzında bir şey yazdım.Farkındayım.Okuyan olurda vazgeçer belki gitmekten umuduyla )
diğer dünya kentleri gibi ruhsuz yapılaşmasıyla, gökdelenleriyle soğuk bir görüntüsü olan başkent. sokak satıcıları tavan yapmış burada, iğreç kokan soslu balıklar her yerde. alışverişe düşkün bir millet. kozmetik mağazalarının önünde mini etekli çıtı pıtı hatunlar ellerinde mikrofonla ürün pazarlıyorlar; bu arada da sizi kolunuzdan çekip zorla mağazaya sokmak istiyorlar. lotte diye ünlü bir alışveriş merkezi var; herkes orada sanki. inanılmaz pahalı. en ucuz alabileceğiniz şey converse ayakkabı. bir de güneş gözlükleri. türkiye nin yarı fiyatında. yemekler de ucuz sayılmaz. bir de çoğu şeyin içine şeker katıyorlar, tuzlu gıda mamülü bulmak imkansız. ama yemekler kesinlikle enfes. uzak doğu mutfağı damağınızda ters bir etki yaratmıyorsa süper leziz mutfağı var. aynı öğünde et, tavuk, balık tüketiliyor. çok da güzel oluyor kanımca. bibimbap diye bir yemekleri var. içinde haşlanmış pirinç, rendelenmiş havuç, salatalık, kabak ve yosun var. istediğiniz diğer malzemelerde ekleniyor. çok acı olan ketçap tarzı bir sosu var. hakikaten güzel yemek.
şehirden biraz uzaklaştıkça; yeşilin tonları sizi o soğuk şehrin sokaklarından alıyor. dağ manzarası da cabası.
belirtmek isterim ki; kore bizden tam 7 saat ileri. bolcana jetlag oluyorsunuz yani. afiyet olsun.