Orijinal ismi "Open House" olan psikolojik bir slasher filmi. Ne çok kötü ne çok iyi; arada kardeşlerin ensestliğine göndermeler var; psikopat iki kardeş (biri kız biri erkek), evlerini satmak isteyen çiftlerin evlerine bakmak amacıyla gidip nerede beleş oraya yerleş hesabı çöktükleri gibi utanmadan ev sahiplerini de kesmektedirler; birkaç hafta o evde çömüp buzdolabındaki şarapları içip bir iki davet vermekte ve eve gelme cüretini gösteren davetsiz misafirleri doğramaktadırlar. Sonrasında da cesetler çürümeye başlayınca tekrar yola düşmektedirler.
Fakat bu sefer psikopat erkek kardeş evin sahibesini aşık olduğu için öldüremez ve olaylar farklı bir boyut alır.
Sonunu önceden tahmin edebileceğiniz, kimi zaman çok ağır aksak ilerleyen, oyuncuların fena rol kesmediği, germeyen ama ilginç fikirler sunan sahneleri olan bir film. Gece yapacak işiniz yoksa.
Vicdan içimizdeki en gürültülü çığlık, en sağlam yargıcımızdır. Bizi insan olmanın erdemine en çok yaklaştıran duygumuzdur. Hayattaki yalnışlarımız doğrularımızdan fazla ise vicdanımız pek mesai yapmamıştır. Vicdanımızla yaptığımız herşey bize rahat bir uyku ve huzurla yaşamanın anahtarını sunar. Doğru ve güzel olanı hep bize anımsatır. insanoğluna başka hangi duygu böyle güzel bir hizmeti sunuyor ki? Bunun kıymetini bilmek ve bu güzel sese her zaman kulak vermek lazım. Böylesi doğru bir rehber varken içimizde neden başka seslere kulak verelimki? içimizdeki vicdanın sesi hiç susmasın.
Bazen insan butun duygularını bastirir, bastirir... oyle bi bastirir ki icinde yer kalmaz.. kulagin cinlamaya baslar.
Dusunduklerin doğru mu değil mi bilemezsin.. paranoyaya duser, arafta kalirsin.
Git gide Kulagindaki ses cinlamaktan oteye çığlığa donusur.. durduramazsin.
Benim en buyuk hatam herkesi kendim gibi görüyor olmam. O bende neyse ben onda o'yum dusuncesi..
Yanlis olduğu her defasinda suratıma carpiliyor ama iste vazgecemedim bundan. Belki de gecmek istemedim.
Kafamdaki paranoyalar çığlık oldu, sessiz sessiz kemiriyor. Sabahin bu saatinde kendimi disari atma sebebim, daralma sebebim..
Nefret ediyorum yaziyla da olsa yakinmaktan.. ama sürekli mutlu gorunmek zorunda olmaktan hakkaten yoruldum. Eskisi gibi iyi numara da yapamiyorum zaten.
Sessiz falan değil bu, bildigin çığlık.
Sokak hayvanlarının uğradığı işkenceler, tecavüzler ve yaşam haklarına duyulmayan saygı için haklarını ararken kullandığımız, onları fazlasıyla ifade eden sözcüklerdir.
Ayrıca hayvanlar konusunda aramızda aktif olarak bulunan bir kişinin de takma adıdır.
gecenin sessizliği ev sahipliği yaparken bağlılık ve sorumluluk hissiyle zincirlendiğiniz acı dolu odanızda, kimseleri rahatsız etmemek adına kendi varlığını hiçe saymak anlayışında bir duyarlılığın zorbalığıyla kahır davlumbazı olmuş yüreğinizin, bacanızı filtrelemesi sonucu ıttırat ile ortaya çıkan sessiz kıpırdanışlarınız, titremeleriniz.
Ak sakallı kocaların
Yüzlerce yıldan beri
Duyarlı ve titrek ellerinde çevirdiği
Işıl ışıl sayfalardan
Beyaz takım elbisemi giyinerek döndüm
Tepeden tırnağa tertemiz
Ve en insancıl yanımla
Vakit dağların bakır rengiydi
Şaşırdılar
Parkamı palaskamı ve postalımı
Çıkarıp bırakınca nehrin kıyısına
Üzüldü dost üveyikler kanaryalar ve ağaçlar
Demek gitti dediler
Bilge yol başçı
Bu üzüntüye fazla dayanamadı anam
Ve toprağa düştü usulca gözyaşları babamın
Dedim ki onlara
içimdem kopup giden öncünün
Geri dönmeyeceğini biliyorum
Sırf bu yüzden
iğrenç şairlerin çaldığı şiirlerimi de
Bıraktım anaforuna doğurgan bir öfkenin
ilişmen bana
Birde beyaz takım elbiseme
Ben Vefa Sultan Hazretleri'nin daima bahsettiği
Bir dil bir dilek bir kültür aynasından
Bir başbuğ gönderdim
Güneşin geldiği yerden gittiği yöne doğru
Tanrı Türk'ü asıl şimdi korusun
Dinle dinle beni Harun
Parkamdan palaskamdan postalımdan
Bir de o nehirden sana sır vereceğim
Zebaniler Üsküdar'ı basmadan üç gece evvel
Şeyh Yahya heybeme biraz azık biraz telaş
Sayısız düş tohumu doldurup gökyüzüne gönderdi
Buğdaya kuru üzüme tütüne
incire erik ve kaysıya kıtlık düşmeden
Koyuna yaşlı öküzlere
Bil cümle hayvanlara hastalık bulaşmadan
Kervansaray Bedirkale Arap Köyü topraklarına
Kuraklık düşmeden
Gece ile gündüz çekilmeden
Yerle göğün arasından
Erkekler dölsüz kalmasın
Anasından emdiğini yavrusuna emdirsin diye
Dişi gençliğim
Hürriyet yıldızları yurdumun yeryüzüne
Dökülsün emrini verdi
Vird-i evrad ile
Sırlara ermiş erenler gece sarhoştular
Yıldızların arasından doğrulup
Tuğ kaldıranda Bilge Kağan
"Ey Türk! Üstte mavi gök çökmedikçe
Altta yağız yer delinmedikçe
Senin ilini ve töreni kim bozabilir"
Haykırışıyla ezilirken zebaniler
Uğurladık kutlu törenin son mümessilini
Ey yiğitler sultanı Alparslan
Seni görüpte baştan çıkmayan bir aklın başını
Ezmek yaraşır
Çünkü çirkin bir yılandır o
Toprak yağmura doymadı dedim
Sus dedi
Güneşi anlatsaydım doğmayı unuturdu
Kahrolayım Şeyh Yahya'dan
Vefa Sultan Hazretleri'nden
Başbuğum'dan
Bir de Üsküdar'dan ayrılamadım
ilkokul çağlarımdan 29 yaşıma kadar
Varlığım Türk varlığına armağan olsun.
üst üste bindirilmiş acılardan çıkan "gıcırtıların",
"dengesiz bir hareketle" yıkılıp,
büyük bir gürültü ve "hiçliğe" dönüşüvereceği anların habercisidir...
varlığı; keskin bir cam parçasını andırsada,
yumruk yapılmış ellerin içinde "sımsıkı gizlenir".
gösterilmez! söylenmez! farkına varılmaz!
ta ki; elini kanatıp,akan damlalar
herşeyein üzerinde "kırmızı bir gölge" olana dek...