Atilla Atalay'ın en etkileyici öykülerinden birisi...
Gözlerini gözlerime dikmiş...Kaçıyorum yine buluyor...''Sen,sen bana dokunuyorsun''dedi...''Yüreğimde bir yerleri acıtıyorsun,ama anlatılmaz güzellikte bir şey''.
Tanrım,bişey olsa...Aygaz kamyonu filan geçse...Aniden ceviz iriliğinde dolu yağmaya başlasa...Bu romantik ortamın içine etse...Ne oldu bu kıza,neler söylüyor...
''iyi ki varsın...iyi ki...Neye benziyo biliyor musun?Eskiden kaldığım yurtta camlar,içerisi dışarıdan gözükmesin diye beyaz yağlıboyayla boyanmıştı..O boya tabakasındaki küçücük bir delikten bakınca dışarıyı görüyordum ben...
Hele baharda,öyle güzel gözüküyordu ki...işte seninle olmak o bembeyaz ya da siyah şeyin ortasında küçücük bahara bakan deliği bulmak gibi.''
işi şamataya boğmalıyım,yoksa fena olucak...Bu havada hayatta dolu yağmaz...Aygaz kamyonu filan geçiceği de yok...Kız resmen yerli film replikleri atıyor...Hayır,ben ters adamım,inanıveririm,dökülürüm,aşık olurum,betonlara çakılırım,asıl benim canım acır...Yerli film...Evet...Yerli film...Ordan sıçmalı muhabbete...En Ayhan Işık sesimi kullanarak,hınzır bir ifadeyle,ona Belgin Doruk muamelesi çektim...Misilleme olarak Yeşilçam öykülerinin değişmez repliğini attım...
''Bırak bu lafları,kaç para istiyosun onu söyle...Onbin,yirmibin?..''
Esprime güldü...Güzeel...Ardı arkasına zincirler,konuyu dağıtırım...Gülmesi bitince,''Bu da senin numaran''dedi..''Zırhın delinsin istemiyorsun...Hesapta hiçbir şeyi ciddiye almıyorsun...Aslında,sana göre hayat o kadar ciddi ve acıklı ki...Böyle bir numaraya gerek yok...Koyver gitsin kendini.''Gözlerime anne anne bakıyor...''Güzel olduğunuz kadar küstahsınız da bayan''dedim,Ayhan Işık sesimle...
Dedim,ama mümkün değil...Saatlerce bana inanılmaz sevgi sözcükleri sıraladı...
Ben ise ona yerli filmlerin değişmez repliklerinden attım durdum...Sırasıyla Necdet Tosun,Sami Hazinses,Cilalı ibo,Turist Ömer,Ediz Hun...Hatta bir ara ayağa kalkıp
''Ayy-gaaz'' diye bile bağırdım...
Sözünü ettiği yağlıboyadaki küçük delikten zırhımı açmasına asla izin vermedim...Yıkılmadım,yavşamadım,kendimi asla açmadım..Erkeklik gururuma,değmesindi yağlıboya...
''Korkulacak bişey yok''dedi...''Ben sana ne yapabilirim ki?''
''Çok şey''dedim...''Çok şey derken kendi sesimi kullandığımı fark ettim.Hemen kendimi toparlayıp Ediz Hun,Ayhan Işık,Figüran Osman ve Erdal inönü sesleriyle üç kez ''çok şey'' demeye çalıştım...Ama üçünde de kendi sesim çıktı..
Sonra...Sonra yine,yerli filmlerdeki gibi takvim yaprakları uçuştu..Ben onu hiç aramadım...Bir gün aklıma fena düştü,aradım...Aslında aradamadım...Telefon açtım.
O,''Alo..alo''dedi,ben sustum...Aniden,''Susarken bile Ayhan Işık taklidi yapıyorsun'' dedi.Anlamıştı...Aslında belki de tek sorun,gerçekten anlamasıydı...
''Ne fena diil mi?''diye sürdürdü...insan hep çok sevilsin diye uğraşır..Sevilincede ödü patlar...''Sustum...''Belki de sen haklısın,o zırh ne kadar kalın olursa o kadar iyi..Artık arama olur mu?''dedi.''Ve sakın üzülme...O öyle nalet bir zırh ki;sen bile içerden delemezsin.''
Yine sessizlik...Derken Belgin Doruk gibi son cümlesini söyledi...''Hesapta kendini koruyordun ama yine acı çekiyorsun...Boşver...Ne diyorlardı...Gençsin unutursun.''
Genç miyim,unutur muyum?..Telefonu kapadım..Sonra sokağın köşesinden,yırtınarak bir aygaz kamyonu geçip gitti...