sergüzeşt: evinden, yurdundan, annesinin sevgiyle, şevkatle sarıldığı sıcacık kollarının arasından, acımasızca koparılarak alınan ve esir pazarında satılarak, umut dolu aydınlık hayatı, kapkara bir zindana dönüşen çerkes kızı küçük dilber'in acıklı romanıdır.
rusya'dan hareket edip, istanbul'da tophane limanına yanaşan bir esir gemisinden indirilen küçük dilber, zengin bir ailenin yaşamakta olduğu konağın hanımı tarafından satın alınır.
bu konak artık, küçük dilber'in yeni zindanıdır. konağın taş yürekli, kalbi nasır bağlamış hanımı ise, küçük dilber'in zindancı başıdır.
acı ve üzüntü dolu günler birbirini izlerken her an, annesinin sevgi dolu göğsüne başını dayayıp, annesinin o ruh okşayıcı sesini dinleyerek uykuya daldığı, fakat artık çok gerilerde kalan o güzel günlerini hatırlar ve ruh acıları içinde kıvranıp, bu zindan hayatından nasıl kurtulacağını düşünerek, ucunda ölüm bile olsa bir kurtuluş yolu göstermesi için, tanrı'ya yakarır. ve ölüm; aydınlıkta bile karanlık zindan hayatı yaşayan küçük çerkes kızı dilber için, bir kurtuluş, bir " hürriyet " ifadesidir!
--spoiler--
Cinayet! o anda, bütün gözlerin kapandığı o karanlıkta, kendisine öfkeli başını çeviren vicdanının karşısında, büyük bir utangaçlıkla kolunu yüzüne kapayarak, hele esir olduğu için gücünün üstünde hizmetlerde vücudu, sağlığı hiç düşünülmediği gibi, her türlü saldırya karşı namus yatağı da koruyucusuz olduğundan,(ondan) yararlanmaya kalkışmak kötülüğüne karşı titreyerek geri çekilmeye başladı.
Ne yazık! sevginin üstün gücünün karşı konulmaz biçimde birden ortaya çıkması, bütün bu düşünceleri ta temelinden sarsarak, bir güzelliği beğenmek...
--spoiler--
güzeller güzeli köle dilberin hayatını konu olan samipaşazade sezai'nin romanıdır. dilber çocukluğundan itibaren bir çok zorluk yaşar farklı kişilere satılır güzelliği sorun olur ve en son esir olduğu yerden kaçıp istanbula dönmek isterken ümitlerini yitirir kendini bir nehire atarak öldürür.
Samipaşazade Sezai tarafından acılı bir aşkın kaleme alındığı roman ve sezai efendi romanında şöyle der:
"Ağlamak uğradığımız felaketlere karşı vücudumuzda kalan gücün çığlığıdır. ağlayamadığımız zamanlar, bizde o gücün de yok olduğu zamanlardır ki, onun yerine geçen etkili sessizlik, en şiddetli acının yarattığı göz yaşlarından daha yakıcıdır."
.....
"artık kaçacak... artık firar edecek.. fakat gecenin devlere mahsus müthiş azametli siyah kanatlarının altı böyle küçük bir mahluk için güvenli olamaz. gidecek ama nereye... kendince meçhul olan bir kuvvetin şevkiyle bir şey arayacak. kendisinin haberi olmadan ayaklarının rehberliğiyle ve delaletiyle bir yere gidecek. kendisini güvende hissedebileceği, insan gibi davranılacağı bir sığınak arayacak. eziyet edilmekten, dayak yemekten kurtulmak, teselli edilmek kucağına atılıp ağlamak için annesini bulacaktır."
eski edebi eserleri ***** okurken çok sıkılmak işten değildir. ancak sergüzeşt en iyisiydi sanırım. celal bey, dilber'in resmini yaparken kızın sürekli ağlaması celal bey'i de dilber'e aşık etmişti. *
Evinden ve yurdundan acımasızca koparılan küçük Çerkes kızı Dilber bir esir gemisine bindirilerek istanbul a getirilir ve bir konağa satılır. Bu konak artık, küçük Dilber in yeni zindanıdır.. Samipaşazade, 1888 de yayınlanan Sergüzeşt romanında, o yıllarda rağbet gören esaret konusunu işlemiş ve esaretin insanlık dışı olduğunu gözler önüne çalışmıştır. Roman, alınıp satılan, oradan oraya sürüklenip horlanan bir genç kızla onu ezen, hakir gören zengin tabaka arasındaki çelişkiler üzerine kurgulanır.