beraber programa * katıldığı şahısların özellikle mehmet faraç'ın itici ve sevimsiz üslubu sayesinde ne yazık ki haksızken haklı konumuna gelen, getirilen şahıs. adam üzmez'in, erbakan'ın arkasında kapı gibi durabiliyor. ne güzel inandığı doğruları sonuna kadar savunuyor. yakışır. ancak üzmez gibi bir sapığın arkasında durabilen şahıs ne kadar ciddiye alınmalı, bilemiyorum. ayrıca kendisi türkan saylan'a hakkını helal etmediğini bağıra bağıra dile getirme hakkını da kendinde görebiliyormuş. yalnız kafama takılan bir insana hakkını helal etmek için öncelikle o insana hakkının geçmiş olması gerekmez mi?
biraz onceki haberturk ana haber bulteninda yaptigi konusma ile kafasinin içinde beyin yerine saman tasidigini tescillettiren sahis.
yazar oldugunu soyluyorlar lakin gordugum kadariyla yapabilecegi en uygun meslek saman ticaretidir.
bir yerde de tebrik edilmesi gereken adamdır. gayrimüslimlere karşı önyargıları olduğunu, çifte standart uyguladığını ve uygulamaya da devam edeceğini, erkekçe-mertçe söylemiştir.
günlük yaşamda bol bol karşılaştığımız dansözlerden ya da takiyecilerden olmadığını göstermiştir.
deniz feneri iddianamesi hakkında yazdığı yazı ile bizim senelerden beri belirttiğimiz akp iktidarı ve yandaşlarının kendilerinden olmayanlara karşı takındığı düşmanca tutumu ispatlamış ve bizleri değil belki ama mollalardan insan hakları ve demokrasi, fikir hürriyeti umut eden aymazları şaşırtmıştır. oysa ki dinde ve dincilikte fikir hürriyeti yoktur. eşitlik yalnızca mümin kişiler arasında söz konusu olabilir. işte akp iktidarının beslediği bunlar gibi ''müminler'' bu devleti gavur, bu devletin ordusunu münafık gördüklerinden, kutsal amaçları olan şeriat devletine ulaşana kadar yalan, hile, takiyye vb. yöntemlere başvurmaktan kaçınmayacaklardır.
alışveriş kendi aralarında, ticaret, kız alıp-verme, ihaleler herhangi bir tanesinde laikliğe bulaşmış kendilerinden olmayan birinin önünü açtıklarını göremezsiniz. devlet atamalarında birinci kriter türbandır. mülakatlarda kişilere ahrete inanıp inanmadıkları sorulur. dincilerin kendi içerisindeki dayanışmaları masonlardan ve yahudilerden geri kalır değildir. bütün bunların nedeni dinde özünde eşitlik diye bir olayın olmadığı, müslüman bir kişinin kendisi gibi olmayanları düşman belleme zorunluluğudur. elbette ki topraklarımızda yobaz olmayan, diğer insanlara saygı ve sevgi besleyen müslümanlarda vardır. ancak özünde bunlar dinin emrettiği kalıpların dışındaki insanlardır ve aslında bir şeriat ülkesinde olsalar bu hümanizmlerinden dolayı suçlanabilirlerde.
neyse konuyu dağıtmadan dincilerin dayanışmasını çok iyi açıklayan serdar arseven'in şu yazısından bazı satırbaşlarını inceleyelim;
MÜSLÜMANI YIPRATMAM
''Ben; bir Müslümanı, hele bir fasık saldırıyorken, asla yıpratmam. Üstadın anlayışındayım. Belki kendim ısırırım Müslüman kardeşimi. Lakin köpeklerin yalamasına dahi müsaade etmem. Hele tarassut köpeklerinin asla.''
iFTiRA DERiM
''Çifte standartlarım var. Bu çifte standartlar nasıl mı işler? Basit; itham Müslümana yönelmişse iftira olduğu önyargısından hareketle çıkarım yola. Deniz Feneri benimdir, Ergenekon terör örgütü kahrolası darbe düzeninin.''
AZILI DiN DÜŞMANLARI
''Ergenekon söz konusu olduğunda ise, bu adamların ne azılı din düşmanı olduklarını bilmemden ve dahası, bu ülkenin kurtuluşunun ancak bu darbeci zihniyeti ortadan kaldırmakla mümkün olacağına dair idrakimden dolayı olayın üstüne giderim.iddianameyi esas alır bindiririm. Bu bu çifte standardı uygularken karşılaştığım birtakım çirkin tavırları göz önünde bulundurmam.''