bir kuş türüdür. ve günde en az 40 defa çiftleşirler.
çalıştığım iş yeri pervazında defalarca yaptılar lan!
dosyalar önümde çalışıyordum sonra bu yaratıkları gördüm. komiğime gitti.
erkek kuş kanatlarını çırpa çırpa dişiye kitliyordu. indi tekrar bindi.
indi ve bir daha bindi. indi-bindi, indi-bindi...
artık dosyaya iş ile ilgili yazı yazmayıp çeltik atmaya başladım.21-22-23 şoka girmiştim.
resmen koltuğumu cama çevirmiş s.kiş izliyordum. elimde de kalem kağıt 34-35-36 bir ara
kalkıp kovalayasım geldi piçleri.
nasıl gelmesin ki; benim senede yaptığım eylemi, kuş bir çırpışta gerçekleştiriyordu. ayar oldum amk.
şirin ve minik hayvanlar.
abi bundan bir tane buldum parkta. kuş uçamıyor. yerde hızlı hızlı seke seke yürümeye çalışıyordu. ben de yakaladım, eve getirdim. ama ne cikcikliyor, ne uçuyor, ne de bir şey yiyor. valla yardım edecek olan olsa tadın yinmez*
serçe türkiyenin hemen hemen her yerinde görülen bir kuş çeşididir. daha çok tohumlarla beslenirler. birde ülkemizin güzide sanatçılarında sezen aksuya bu lakap takılmıştır. minik serçe.
insanın avucunda sıcaklığını hissetmesi mucize gibi geliyor bu minik yaramazların. bulunduğum iş yerinin yeri ve yapısı dolayısıyla 20 bin metrekarelik bir serçe yuvası olduğu düşünülürse kendileri ile oldukça fazla karşılaşıyoruz. neşeli seslerinin yanında ölümleri veya yaralanmaları ile de karşılaşıyoruz ne yazık ki. düşen bir serçe için yapılabilecekleri aşağıdaki linkte çok güzel açıklamışlar. bu kadar emek sarf etmeye zamanım veya mekanım yok diyorsanız da küçük bir ayakkabı kutusunun içerisinde çıkabileceği kadar bir delik bırakarak tutmanız bile hayatlarını kurtarır. onları kazanın ilk şokundan, kalp krizinden, kedilerin saldırısından korur. birkaç damla da su içirmeyi başarırsanız ne mutlu size.
inceden kıl olduğum güvercinlerin aksine son derece sevdiğim, şehir hayatının en güzel yanlarından biri olan mini minnacık hayvanat.
ne zaman görsem izlerim, hareketlerini incelerim. elimde yemek varsa koparır atarım. onlar da şehre alışmışlardır. tanırlar yemeği görünce, gelirler uzaktan bakarlar yan yan, vermenizi beklerler. verince de o bir serçe 20 serçe olur. mercimek kadar koparır koparır yerler.
çok sevimlidir piçler. fit fit diye zıplaya zıplaya gezerler. o ufacık gövdelerine son derece uyumlu bir şekilde şimşek hızıyla uçar, keskin manevralar ile şaşırtırlar.
insanı gülümsetirler sonunda.
farkında olmasak da şehrin sahiplerinden biri olmuşlardır çoktan.
ve şu anda bir şey olsa da soyları tükense, şehirleri boşaltsalar, emin olunuz ki o kadar gürültünün içinde kendilerinin cıvıltılarının eksikliği hissedilecek, insan "bir şey eksik ama ne, çözemedim" diyecektir.
suya değiyor elim,
su soğuk elim sıcak
değişiyor yüzünün rengi
dağılıyor güzelim, serçe kanatların
ekmeğe değiyor elim
ekmek soğuk, elim sıcak
kararıyor gözlerinin bebeği
çırpınıyor güzelim, serçe kanatları
toprağa değiyor elim
toprak soğuk, elim sıcak
yanıp kül oluyor toprak
karışıyor toprağa güzelim
serçe kanatlarım
suya değiyor elim
bir elim serçe, bir elim vahsi
toprağa değiyor elim
bir elim yorgun, bir elim diri
yaprağa değiyor elim
bir elim taze, bir elim ölü
toprağa değiyor elim
bir elim kuru, bir elim dallı
elime değiyor elim, bir elim soğuk, bir elim sıcak
bir duvar dibinde kalmışım
kanatlanıp uçuyor güzelim, kan revan içinde yüreğim
inanılmaz hızlılar. güvercinlere verdiğiniz ekmek parçalarını hemen gider kaparlar. yemeği kaptıkları gibi kaçarlar. fazlasıyla vahşi hayat davranışı.
neyse, anlatmak istediğim şey o kadar başka ki. sanıyorum 5-6 ay evvel işe giderken duvarın dibinde serçe yavrusu gördüm. sinmiş köşeye. elime alayım dedim, yarım yamalak uçarak trafikte bir arabanın tekerine gitti. neyse ki trafik vardı, yoksa ezilmişti. hemen aldım elime, bakkaldan bir kutu alıp, serçeyi de içine koyup eve kadar çıkardım. anneme verdim ve işe gittim. akşam geldiğimde uçmasının oldukça iyileştiğini gördüm. bizimkiler biraz daha dursun diyince bekleyelim dedik. hemen salmayalım. ibnenin gözü o kadar dışarıda ki ama. öten serçelerin sesini duydukça kafayı yiyor. 1-2 gün geçti, artık evde saltolar atmaya falan başladı. uçuşunun kaliteleştiğini gördüm ve salabiliriz artık dedim. hava da aydınlıktı ve rüzgar yoktu. balkonumuzun baktığı yer de hep ağaçlıktır, yorulsa bile ağaca konacaktır ve güvenli olacaktır diye düşündüm. aldım saldım balkondan, o kadar keyifliydi ki onu salmak anlatamam. gel gelelim göt hoşafı gitti o kadar ağaç varken bir tane duvarın dibine kondu. serçelerin ötüşünü duydukça o da ötmeye başladı, yalnız hiç yerinden kıpırdamayarak. bir kedi farketti sonra, adım adım sesi takip edip serçeyi buldu. kediye domates attım * ama gene de engelleyemedim. bir çırpıda götürdü serçeyi. hayatımda bu kadar nadir üzülmüşümdür. belki hiç almasaydım o duvarın dibinden yaşayacaktı.
beni çok sevdiklerine inandığım şirin mi şirin, kuş türü. çok seviyorum ben sıpaları. kılçık gibi bacaklarıyla zıplaya zıplaya ekmek kırıntılarına koşuşturmaları inanılmaz hoşuma gidiyor. bunlardan biri masaya konup özellikle poz vermişti bana. pozunu verdikten sonra uçup gidince çok üzülmüştüm.
"öyle bir baktı yüzüme giderken yaralı yaralı" adlı çalışmam;