Ölmemek için aşka tutkunluk, sözde tutukluk
(diye de manasız bir alt yazı geçiyor anlamayana başka dillerde)
Kendini sevemeyen bir sandalye gibiyim bu sabah
Üç ayağının üzerinde lalettayin duran
Ya da kurumuş kırılmaya hazır bir mektup mührü
Sokak kaldırımı olmuşum da
işine gitmek için üzerimde yürüyenleri sevemiyorum
Arnavutum ya
Ondandır
Tutuyor damarım
Bi sigara içmek için dışarı çıkan adamı taşıyorum taşlarımda
Yükümü unutup seviniyorum
Üzerimde ezilse de izmariti
Kızamıyorum
Ben sana sevdalıyım
Bu kaçıncı? diyor bu kez kadın adama
Kaçıncı kez yazıyorum kelimelerimi
Yerlerini değiştirerek
Ve biliyorsun
Yine de inanmıyorum
Ne sana ne ona
Kendime
Kendime, hiç!
Güzel olan da bu işte hep bilemediğin
Bozuk bir telefon ahizesiyim bugün
Ahizeyim gövdeden ayrık
Konuşuyor ve konuşturamıyorum
Numaralarım yok, silik
Ezberedir artık aramalar, aranmalar
Sevdalandım içimde
Kaçıncıya gebe? diyor adam kendi kendine
Böğrüme taş oturtmuşlar ondanmış yutkunmam
Ve daha kaç bardak su gerek ki
Aksın içime lokmam?
Ben sevdalıyım zahir
Sana desem sen değil
Bahane arasam bahanesi bol
Yalnızım çekip al desem
Elleme, nicedir yalnızlığım
Konuş desem, sussan ya
Çelişmiş her yerim diyor kadın kendine
Yani
Yani.
Bozuk bir karanfil gibiyim bu akşam
Çalışmayan
Nereye yazsam da
Bir yerde duramayan karanfil, kokusuz, mecalsiz
Yakandaki karanfildi değil mi?
Benimse dirseğimde kocaman bir ben
Tanıyamazsan eğer bir ahizeyim, gövdeden ayrık,
Ya da kendini sevemeyen üç ayaklı sandalye
En sonunda da yine bozuk bir karanfil
Ellerimle yakanda
Yani,
Sevdalanmadım ben ona ne de sana
Bir sevdaydı zaten bende
Her şey benden içre
içerde
Sakın ha
içerleme! diyor adam kadına kadın adama
Her şey hep bir Türk Filmi
Sepyaysa en sevdiğin renk
bir kayıtlarını dinledıgım porcupine tree gibi bi sounda ulasmak istedikleri gibi bi yaklasımları oldugunu sezdigim ama iyi bi yere gelmeleri için daha cok calısmaları gereken bir grup.