ilk dinlediğimde "bu ne lan? arabesk" dediğim dinleye dinleye sevdiğim * youtube'daki amatör klibini *de görünce aşık olduğum şarkıdır. iyi ki önce gerçek klibini izlememişimdir. o ne kliptir öyle? **
bu yaza damgasını vurmuş birkaç parçadan biri kesinlikle.
artık anlamlı safhasını geçmiş, resmen kendini aşmış sözlere, harika bir müziğe ve yine aynı şekilde bir düzenlemeye sahip emre aydıngripin harikası..
her dinlendiğinde insanı hüzne sevkeden parça.
+sensiz istabul'a düşmanım yavrum
-iyi de sen istanbul'a hiç gitmedin ki beşik kertmesi yapıldığımızdan beri burada yanımdasın hakkari'de;
+bozma be güzelim yaa öff bi duygusallaşamıyoz sana da ya.
-çocuk yapalım mı?
+yeter iki tane.
bana ana- avrat sövdüren ama haftasonu denildiğinde akılıma ilk gelen yeri yani istanbulu hatırlatan şarkıdır. bu şarkı başka bir yerde çalışıp isatnbulda evini terkedenlere daha bir ağır geliyor zannımca. terk edeneler için bir marş gibi geliyor adeta...
(bkz: kaybetmenin tiryakisi çocuk)
klibi daha farklı olsa dinleyeni sağ bırakmayacak derecede muhteşem şarkı. aslında emre aydının klip çekimine şebnem dönmez'i getirmediğine şükretmek gerekir. her gripin klibinde beste bereket olsa da fena olmaz hani. ağlasa,bağırsa,çağırsa vs. vs.
ayrıca birol namoğlu'nun şarkının insanı sarsan 'gel gel gel gel' kısmını haykırışını ben niye sokak satıcısı gibi söylüyorum dedirten şarkıdır da. **
Kelimelerden alacaklı bir sağır
içimi döktüm bugün yokluğunla konuştum
enkaz gibi, tutsak gibi, kendin gibi
içimden çıktım bugun içimle konuştum
gittiğinden beri düşünüyordum, cesaret edemiyordum... bugün muhakemesini yaptım yaşadıklarımızın, mahkemesini yaptım ayrılığımızın... yüreğime; sormaya yürek isteyeeck soruları sordum, kanadı cevap verirken yüreğim... durmadı, durmuyor... sanırım ben durmamış bir kanamanın üzerine soru sordum...
yüzünü ilk kez gören bir çocuk gibi
gördüm kendimi gördüm
kırıldı ayna paramparça
paramparça ne varsa kadınım
yokluğunda kaç damla eder adım
ne olur gel gel gel!
ben sensiz istanbula düşmanım
yüzleştim aynada, kendimden bile sakladığım yanlarımla... dağılan yanlarımla dağıttığım aynada hesaplaşmaya çalıştım, olmadı... görebileceğim bir ben yoktu baktığım aynada... aksin geldi sonra aynaya, heyecanlandım, elimi kesti keskin bakışın, düşürdüm aynayı... dönsen diyorum hani, bu şehirde bir çiçek büyüse... küresel yalnızlığıma bir son versen...
Kestiğim ümitlerden yelkenler yaptım ama
yokluğunda ne gidebildim ne de kaldım
gerçek miydi tutunmaya çalıştıklarım ?
hediye süsü verilmiş ayrılıklarım
cazip geliyor teoride, çekip gitmek olmadığın bir yerden... ama gidilecek yer, yine olmadığın bir yer olunca tüm cazibesini kaybediyor o tren yolculuğu... bana yaşadıklarımızın doğru olduğunu söylesene, ihtiyacım var buna, sana olduğundan daha fazla... hani her şey benim iyiliğim için ya, yalnızlığı ve iyiliğimi yanyana koyunca mantığa aykırı şeyler çıkıyor ortaya... ve en kötüsü; ben taksit yaptırmak istemiştim halbuki bu yalnızlığı, peşin geçirdin sen bana, hem de hiç indirim yapmadan...
aslında sözlerinde çok büyüleyici birşey aranmasa da müzik ve yorumla mükemmel bir bütün oluşturan şarkı. fazla söze gerek yok dedirten tipten. yüz kere dinleten cinsten.
kırıldı ayna paramparça...