şimdi diyeceksiniz;
'' ulan dünyadaki tüm ilginç hatunlar da seni mi buluyor be birader? ''
inanın cevap veremem.
ben de istemez miydim sevgilimle güvercinlere yem atmayı, ben de istemez miyim çocuk sesleriyle süslenen parklarda sevgilime simit ısmarlamayı.. söyleyin ha ben de istemez miyim?
ama olmuyor işte dostlar. nerde bana Muvafık olmayan insan, nerde adem -i teveccüh, nerde kalbinde adâvet besleyen insan;
en sonunda gelip beni buluyordu.
neyse daha fazla Debdebe yapmadan bir başarısız ilişkimi daha sizlerle paylaşıyorum;
yine her sabah üzerinden entellektüelizm akan penpe renkli gönül dostu bisikletimle sabah sporumu gerçekleştirmek adına yorucu yollara atmıştım kendimi. o kadar marjinaldim ki sporumu elektrikli bisikletle yapıyordum. düşünün, tek bir pedal bile çevirmeden spor yapmak..
bisikletimin arkasına sonradan taktırdığım hoparlörler ile sabahın sessizliğini yırtarcasına yollarda gövde gösterisi yapıyordum.
biliyordum, tüm entelektüel görüntümün altında aslında kış uykusuna çekilmiş bir anadolu insanı vardı. kimi zaman yolun boş olduğunu gördüğümde şeytana yenilip son ses müslüm gürses açtığımı bile hatırlarım. fakat yoldan geçen birisini farkettiğim anda hemen chopin, beethoven, mozart üçlemesine çaktırmadan geri dönüyordum.
velhasılı ne kadar birikimli olursam olayım, ne kadar sosyal olursam olayım yine de bugüne kadar hiçbir sevgilim olmamıştı.
kızları etkilemek adına katılmadığım seminer, okumadığım kitap belki de kalmamıştır.
sırf kızlara şirin görünmek için, bisikletimi sürerken bile sol elimdeki kitabımı okuyor, sağ elimle de pipomu içiyordum.
kalın çerçeveli gözlüklerimden bahsetmiyorum bile.
fakat ne yaparsam yapayım sonuç hep adem -i muvaffakiyetti.
ta ki o güne kadar..
okuduğum bir kitapda şöyle yazıyordu;
'' hayatta insanın üç ruh eşi vardır. kimisi bunun üçüyle de tanışır, kimisi yanından geçerken bile farkedemez.''
o an düşündüm ki benim ruh eşlerim bir gün tesadüfen aynı uçağa binip yıllar önce uçak kazasında ölmüşlerdi. bunun başka bir izahı olamazdı.
tüm entelektüelliğimden ve kibar duruşmdan uzaklaşmaya başlamıştım artık. sağıma bakıyorum adam sevgilisinin sırtına güneş yağı sürüyor, soluma bakıyorum adam beyaz şahinin içinde sevgilisinin kafasını cama sıkıştırmaya çalışıyor. o an hayatımdaki ilk küfürü etmek üzereydim.
'' böyle de kaderin ta amın..''
bu pipo kokusu da neydi böyle? tam entelektüelliğime idam verip kafasına küfür sıkmak üzeyken bir anda kendime getirmişti beni.
kafamı arkaya çevirdiğimde yüzümü sıyırıp geçen o kitabın rüzgarıyla irkildim. birisi bana ağaçların arkasından kitaplar fırlatıyordu. DANTE, MONTAIGNE, DOSTOYEVSKi, TURGENYEV.. daha niceleri. peşi sıra üstüme fırlatılan kitaplardan sonra adeta şaşkına dönmüştüm.
tam o sırada beethoven'ın 9. symphony'si duyulmaya başlamıştı. evet, birisi 9. symphony'yi mırıldanarak ağaçların arkasından bana doğru yaklaşıyordu. yüreğimi ısıtırcasına tüten o pipo dumanından da etkilenmemek çok güçtü.
ve o ses;
'' haydi ama.. gerçekten de demin küfür mü etmek üzereydin? ''
bu bir kadının sesiydi. ah o kodar güzeldi ki..
'' siz de kimsiniz?'' diyerek yanıtladım. sualimin ardından ağaçların arkasından çıkarak kendisini gösterdi.
tanrım, bu gerçekten de bi kadındı. bir peri kızı kadar güzeldi, tıpkı sayfaları hiç açılmamış bir kitap gibi temiz ve kutsal duruyordu.
üstelik hem pipo içiyor hem de beethoven dinliyordu. kim bilir belki o'nun da bir penpe bisikleti vardı.
sanırım yanılmıştım.. bu kadın o düşen uçaktan kurtulmuş olmalıydı.
matador görmüş bir kızgın boğa gibi üzerine atlamak istiyordum adeta. ama hayır, sakin olmalıydım. hayatımda ilk defa karşıma çıkan bu şansı elimin tersiyle itemezdim.
tutulup kalmıştım. o kendisinden uzun uzun bahsetmeye başlamıştı. gerçekten de çok birikimliydi. kurduğu cümleler, hayata bakış açısı, mimiklerine hakimliği bile beni kendisine gittikce çekiyordu. buna karşın ben çuvallamıştım. kelime haznemi bir kenara bırakın cümle dahi kuramıyordum. kendimi ifade bile edemezken bu güzelim kızla nasıl sevgili olabilirdim ki?
işte tam bu sırada o talihsiz istek ağzımdan süzülüverdi;
'' şey ben düşündüm de.. sevgili olsak çok iyi olurdu aslında''
ne demiştim ben böyle! sürekli övündüğüm entelektüelliğim nereye kaybolmuştu? cevabı bile beklemeyezdim. bu yaptığım gafın ardından arkama bile bakmadan oradan uzaklaşıyordum ki;
- pekala kabul, ama bi şartım var.
+ ta tabii.. ne istersen.
- sevgili oluruz ama aldatırım da tamam mı?
işte..
yine olmamıştı. ben böyle kaderin çok afedersiniz ama, ta amına koyayım.
bak kader kardeş, bugüne kadar maymuna çevirdin beni tek bir söz etmedim, ne istediysem tam tersini çıkardın karşıma yine büyüklük bizde kalsın dedim. ama böyle şerefsizlik mi olur lan? senin benden alıp veremediğin ne piç? ben zaten ne güzel alışmıştım hayatıma doğru düzgün bir insan sokmamana. tamam,
eski kocasını doğramış kadın çıkardın karşıma, 195 kiloluk kadın da çıkardın, nietzsche bıyıklı kızlar bile çıkardın.. ama bu son yaptığın ne ha söyle bana? bu yaptığının mizahi yönden hiçbir değeri yok kader. bu sefer gerçekten de ileri gittin.
mutlu ol şimdi.. eski bir entelektüel ağlıyor, gözleri yaşlı.
Olmayan kızdır. Hiç bir kız böyle cevap vermez, verse de hiç bir erkek böyle cevap veren bir kızla birlikte olmaz.
(bkz: hanım koş bizim oğlan başlık sıçmış)
böyle kızlar vardır. malesef ki vardır. başıma gelmese, evet olur mu lan öyle şey derdim ben de ama başıma geldi biliyorum. biz ayrıldıktan bir süre sonra tekrar çıkalım seni seviyorum diyen kız aynı zamanda 'çıkarım ama aldatırım seni' demişti. bekliyordu ki olsun yine de benimle çık diyeyim. hayır. ben karşılığında orospu musun sen sevgilin varken onu aldatacaksın cevabını verince ne olduğunu şaşırdı tabi. ben de verdiğim bu ayarla her gece kafamı yastığa rahat koyar, 'damn i got her' der, öyle uyurum. *