hala üzerinde bir aşkın kalıntıları bulunan, hala içinde bir yerler ürperen, geceleri buz gibi yatağında sevgilisinin ismini sayıklayan, kırk derece ateşlerde yanan, ağzında acı bit tadla, şiş gözlerle, umutsuz bakışlar ve düşük omuzlarla caddelerde ayağını sürüyerek dolaşan, bir aşk harabesinin sözleridir.
kolay değildir.. bir kadının kokusu ne kadar zaman aynı kalabilir. bir sarılışmanın sızıları ne kadar zamanda kopar etten ve tenden.. bir öpüşmenin ılıklığı ne zaman soğur dudaklarda.. bir birlikte uyanışın aydınlığı ne zaman kararır.. bir sevişmenin titremeleri ne zaman durulur.. bir seni seviyorum' un çınlamaları ne zaman kesilir kulaklarda..
hiç ama hiç kolay değildir bir ayrılığı kabullenmek.. bir insanı unutmak ne kadar zaman alır.. bir bakışı bir resme dönüştürmek? bir hüznü gülüşe dönüştürmek için kaç sabaha ihtiyaç vardır.. bir yangını söndürmek için kaç kadehe? birlikte yaşlanmaktan vazgeçmek kaç takvim yaprağına sığar.. birlikte ölmekten vazgeçmek için kaç ölü aşık gerekir?
--spoiler--
Bir organ nakli gibi sevmiştim seni;
Çürük gözlerine bağışlanan ellerim,
Yırtık dudaklarına bağışlanan şiirlerim..
Darmadağın kadınların, darmadağın ettiği erkekler gibi
Sevmiştim seni...
Çok eskitilmiş bir aşkın hatırlanması,
Sevgilinin resmi karşısında çocuksu bir iç kanaması
Aslında işin açıkçası;
Rüzgarın fırtınaya dönüşmesi gibi
Hayatına yönelik bombalı bir saldırı gibi
Geriye çekilirken herkesi öldürmek gibi
Sevmiştim seni...
Ruhum kan kaybederken nasıl tutarım seni şimdi deniz gibi,
Neticesi olmayan herhangi bir sebep gibi
Ortalık yerde durup dururken
Sevmiştim seni...
Atlara kalırsa çoktan kaybettik savaşı,
Mızraklar kırıldı, kalkanlar delindi, ganimetler paylaşıldı.
Kasaba meydanında birbirini dövmekten
Yorulan iki kovboy gibi,
Bir tabancanın namlusuyla tetiğiyle,
Kendisinden farklı,
Kendisinden ayrı,
Bir silahın şarjöründe tanışan iki soğuk mermi gibi,
Aynı bedene sıkılan iki el kurşun gibi,
Katille kurban arasında o birkaç saniyelik telaşla
Sevmiştim Seni...
--spoiler--
Dudaklarimi kanatircasina isiriyorum günlerdir
her sözcük dilimin ucunda küfre dönüyor çünkü
Bir gök gürlese bari diyorum bir sagnak patlasa
bitse bu sessizlik, bu kirli yapiskanlik bitse
ama bir tufan az mi gelir yoksa yine de
yirtilan ve parçalanan birseyler olmali mutlaka
hiç durmadan yirtilan ve parçalanan bir seyler
Oysa ne kadar sakin bu sokaklar ve bu kent
ne kadar dingin görünüyor bana simdi gökyüzü
Gidenler nerde kaldilar, özledim gülüslerini
bir kenti güzellestiren yalniz onlardi sanki
onlardi çocuklara ve aska ölesiye baglanan
kadinlari güzellestiren herhalde onlardi
' Tükürsem cinayet sayilir' diyordu birisi
tükürsek cinayet sayiliyor artik
ama nerde kaldilar, özledim gülüslerini onlarin
Uzun uzun bakiyorum kivrilan sokaklara
tek yaprak bile kimildamiyor nedense
ve tek tek söndürüyor isiklarini varoslar
alnimi kirik bir cama yasliyorum, kaniyor
kanimin pihtilarinda güllerin serinligi
ve fakat bir cellat gibi yetisiyor pusudaki
Dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük
Yasamak neleri ögretiyor, düsünüyorum
okudugum bütün kitaplar paramparça
çikip dolasiyorum aksamüstleri bir basima
bir uçtan bir uca yalnizliklar oluyor kent
bulvar kahvelerinin önünden geçiyorum
sirnasik aydinlar, arabesk hüzünler
bir gazete sayfasinda sereserpe bir yosma
Sesler gittikçe azaliyor, kuslar azaliyor
ve ne zaman yolum düsse vuruldugun yere
kizgin bir halka oluyor boynumda o sokak
Hüznü yalniz atlarimiz duyuyor artik
biz çoktan unutmusuz böyle seyleri
ama içimde bir sirtlanin dalgin durusu
ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük
Içimde zaptedilmez bir kirma istegi
dizginlerini koparan bir at sanki bu
soluksoluga kaliyorum her sonbahar
ve sevgilim ne zaman hosgörülü olsa
bir yolculuk düsüyor aklima, gidiyorum
bütün gençligim böylece geçip gitti iste
ama hala bir seyler var vazgeçemedigim
Hangi duvar yikilmaz sorular dogruysa
birgün gelirsek hangi kent güzellesmez
siirlerim bir dostun vuruldugu yerde yakildi
geri almiyorum külleri yanginlar çiksin diye
Devriyeler çikart simdi, bütün isiklarini söndür
sordugum hiçbir soruyu geri almiyorum ey sokak
ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük
Dudaklarimi kanatircasina isiriyorum günlerdir
bir gök gürlese bari diyorum bir sagnak patlasa
bitse bu kirli ve yapiskan sessizlik, hiç gitmesem
oysa ne kadar sakin sokaklar, kent ve bütün yeryüzü
ipince bir su gibi siziyorum gecenin tenha gögüne
sessizce çekip gidiyorum simdi, sessiz ve kimliksiz
Belki yine gelirim, sesime ses veren olursa bir gün !
zaman öyle hemen sağaltmaz yaralarınızı... değil mi ki o zamanı durduran, aşk... değil mi ki o zamanın ötesinde yapıtlar yaptırtan yüce duygu... şiirler şarkılar, bunlar söylene söylene yapılan saraylar anıtlar daha neler neler ... nice günahkar uğruna günaha batıp çıkmayı göze alan günahsızlar... artık sizde günahkarsınız. öyleyse şimdi de akmayan zamanın zindanlarındasınız... zincirleyenler kendi elleriyle kendilerini... gardiyanda siz mahkumda siz.
zamanla yokluğuna alışırsın, boşver unutursunlar o ince sızıyı hafifletmeyecek, unutmak düşüncesi dahi hepten yok olmayı çağrıştıracak, var olmanın kendi kalp atışına vurgun olmak olmadığını bilmektesiniz artık... bize düşen geçmiş olsun demek.
--spoiler--
suya hapsedilmiş bakterilerle güzelleşiyor
ölümün en lacivert masumiyet hadisesi;
öğrencilerince taciz edilmiş berbat bir ömür lisesi
gibi artık üniversiteye hazırlanıyor imparator.
katalizöre bir keşke edasıyla yaklaşan azılı vücut
önemini yitirmiş plastik bir tabut -ki
içindeki
kalıba ve ilahi kalabalığa
bütün etlerin hükmettiği şehvetle yalvarmakta.
uzun yol hevesiyle şahlanıyor sürat
sürat, kendi dışındaki süratle hayale varmakta.
öyle bir hayal tasvir edin, hayatı ölümle suçluyor
ve eğildiği okyanusu içindeki ölü hayvanlarla avuçluyor
içiyor
içiyor
kana kana, kana yıkıla içiyor
derin bir oh çekiyor sonra,
ardından kaldırıyor başını ve hatırasını
tabiata dönüp
'affedersiniz ama, yanınızda fazla aşk var mı'
diye soruyor.
siz bir kelebeğe tutunuyorsunuz telaşla, onu incitmeden,
kelebek telaşla geldiği tırtıla tutunuyor
insan bu, azat etmek de gerek
korkmayın, unutuluyor!
--spoiler--
sevdiğimizle beraberken, bu güzelliğin hiç bitmeyeceğine inanır, ayrılığı aklımıza bile getirmeyiz...ama ilişki aniden biter; bütün varlığımızla bir boşluğa doğru akıp gideriz.
ayrılığın acısını zaptedecek, onu yatıştıracak hiçbir düşüncemiz yoktur...sevmeye devam eder, ölüm acısıyla yapayalnız kalırız...ve ateş gibi yanan dudaklarımızla ''unutmaya hazır değilim'' deriz.
ne istediğini bilmeyen insanın sözüdür. muhtemelen söyleyen kişi için "o" değilsiniz ama sizinle mutlu olduğu ya da yalnız kalmadığı için sizi bırakmak da istememektedir.