bir pazar sabahı dünyalar tatlısı yeğenimle bakkalda çikolata beğenirken içeri girmişti komşu kızı. 1,70 boyu, up uzun sarı saçları, incecik beli, allah'ın varlığını kanıtlayan yüz hatları ile bana bakıp gülümsüyordu. "günaydın" dediğinde, ben çikolata almak için eğildiğim raftan ayağa kalkmıştım.
+günaydın, nasılsın?
-iyiyim, teşekkür ederim. bu ufaklık kim? ay çok tatlıymış.
+yeğenim kız. **
-çok şeker yaaa.
komşu kızı yeğenimin yanaklarını sıkarken, ben bakkalımız hamza abi ile göz göze gelmiştim. komşu kızına olan aşkımı biliyordu hamza abi, yüzündeki gülümseme 30 karton sigarayı beleşe almış bakkal gülümsemesi gibiydi. komşu kızı ile aynı anda çıkmıştık bakkaldan. bir konu bulmalıydım, yolda komşu kızı ile konuşmam gerekiyordu, ama yüzümün kıpkırmızı olduğunu hissettim utancımdan tek kelime edemedim.
uzun sessizliği apartmanın otoparkından içeri girdiğimizde yeğenim bozdu "pepee istiyorum" demeye başladı. ben evde televizyonun bozuk olduğunu anlatmaya çalışırken, komşu kızı da durup bizi izlemeye başlamıştı.
+isterseniz bize gelin.
-şimdi mi?
+evet, evde kimse yok. hem ufaklık da çizgi filmini izler.
yeğenim "dayı hadi gidelim" dediğinde, senelerdir izlediğim konulu filmlerdeki sahneler aklıma gelmişti. taş gibi güzel hatunun tipsiz adamı evine çağırdığı sahneler... bu günün sonunun da filmlerdeki gibi bitmesine dualar ederek eve girmiştim. odasına gidip televizyondan çizgi filmi açmıştı komşu kızı, ufaklık içeride çizgi filmini izlerken ben de platonik aşkımla salonda oturuyordum. "işte fırsat, açıl olum anlat ona olan aşkını, yapabilirsin hadi başla" diye kendimi telkin ederken sağ ayağımın titremesini fark etmiştim, zangır zangır titriyordu. komşu kızı da gözleri büyümüş şekilde ayağıma bakıyordu.
kendime hakim olamıyordum, konserlerde davulun temposuna ayak uyduran insanlar gibiydim. ayağa kalkıp balkona doğru yürümeye başladım, balkona çıktığımda aşağı baktım. 6. kattaydık, utancımdan atlamayı bile düşündüm. 10 dakika manzarayı izledim, içeri girmeyi istemiyordum. sonra komşu kızının sesini duydum "gel hadi kahven soğumasın" diye seslenmişti bana. bütün gücümü toplayıp içeri girdim. komşu kızının yanına oturdum. gülümsüyordu bana, deminki salaklığıma güldüğünü düşünmeye başlamıştım.
eski günlerden konuşmaya başladık. mahallede saklambaç oynadığımız zamanlardan, karanlık olmasın da daha fazla oynayalım diye dua ettiğimiz anılarımızdan bahsediyorduk. komşu kızı gülerken koluma dokunmaya başlamıştı, yanağımda bir şey kalmış diye yanağıma dokunduğunda "sanırım şimdi vakti geldi" diye düşünmüştüm. *
ilk önce elini tuttum, gözlerinin içine baktığımda utangaçlığını hissettim, hiç konuşmadan öpsem mi acaba, olmaz bir iki kelime söylemeliyim, aşkımı anlatmalıyım ona. seni ço...... hasiktir bizim ufaklık kapının önünde bizi izliyormuş. "gel buraya seni yaramaz" diye seslendim koşarak bana geliyordu ama paçaları sırılsıklam, şapır şapır sesler çıkararak.
tiz bir çığlık attı komşu kızı, bense oturduğum yerde kalmıştım. koşarak içeri giderken, ıslanmış yerlere basmamak için ceylan gibi sekiyordu. bir kaç saniye sonra bir çığlık daha duydum "hayır buraya yapmamalıydın" diye bağırıyordu komşu kızı. ufaklığa "burada bekle" dedikten sonra koridorda kenardan yürüyerek komşu kızının odasına girdim. yatağın üstünde oluşan gölü görünce "biz gidelim o zaman" diyebildim sadece.
bana biraz önce sevgi ile bakan kızdan eser yoktu, cinnet getirecek gibi duruyordu. "defollllllllllll" derken o, ben içeri gitmiştim bile. ufaklığın elinden tutup dışarı çıkarken seslenmek istedim platonik aşkıma "seni seviyorummmm" diye.
"kimi aşkıyla baş başa evde,
takılıyor mum ışığı ve şarap kadehiyle,
kimi platonik aşkının resmine bakıp,
ağlıyor, elinde şarap şişesiyle."