genelde aşk romanları yada hikayeleri okumam ama bir arkadaşım elime tutuşturdu bu kitabı başladım okumaya.
hakikaten iyi kurgulanmış bir kitap.
sürükleyici, çok fazla sıkmadan akıp gidiyor.
bende; yazarın, bu kitabı yazmadan önce konuyla alakalı baya bir yaşanmışlık hissi bıraktığını söylemeden edemeyeceğim.
--spoiler--
"Nefret mi ediyordun ondan?"
"Onu seviyordum."
"Öyleyse neden bıraktın?"
"Çünkü" dedikten sonra durmak zorunda kaldı, gittikçe uyuşan beyninde daha önce hiç tanımadığı, belki de hiç kimsenin bilmediği bir duyguyu açığa vurabilecek sözcükleri aradı; böyle sözcüklerin varlığından da emin değildi ya. "Çünkü" diye baştan aldı, yine durdu. Yine doğru dürüst dinleyemiyordu kendini, beyninin uçurumdan gizlenen, yorgunlukla ve acıyla büsbütün kararan sezgileri ya da korkuları- ki ikisi de aynı yola çıkıyordu- gündelik dile çeviremiyordu. Sonra duygularını bir daha asla dile getiremeyeceğini sezmenin verdiği umutsuzlukla, karşısında çıplak bir kadın olduğunu belli belirsiz ayırt ederek, düşüncesini tam tamına belirtmeyen birtakım sözcükler söyledi; çeşmeden susuz dudaklara uzanan kısacık süre içinde, kavradıkları suyun yarısını yere döken parmakları andırıyordu bu sözcükler; sanki öylesine çapraşık bir yazıyla yapmışlardı ki her sözcüğü öbürlerinden ayrı tek tek çözmek gerekiyordu ve bir türlü asıl anlam çıkamıyordu ortaya, belki sonraları bu bellekte uzun süre yan yana durduktan sonra çözülebilecekti anlamları.
büyük üstad özdemir asaf'ın içine düştüğü açmazın değişik bir yansıması...
ne demiş üstad;
senin içine girdiğim zaman dışımda kalıyorsun
sana dışardan bakınca içime sığmıyorsun.
duyulduğunda insanı dumura uğratan düşündürten sözdür.insanın içi acır.herşey bitti için üzgünsündür ama karşı tarafın içinde özel bir yere sahip olduğun için buruk bi mutluluğun vardır.bu sözü her hatırladığında gözlerin dolar mazi gözünün önünden geçer uzaklara bakarsın...*
ve kızılderili karısının cesedini dağlardan indirdikten sonra şöyle düşünüyor:
'Eline tüfeğini alıp, fişekleri göğsüne çaprazlamasına asıp atını üstlerine sürse, kasabanın sokaklarında ölüm saçarak, önüne geleni yağmalayarak, yakıp yıkarak dolaşsa, kasabayı yerle bir bir etse bile, gözlerinden okunan bu sevginin ürküttüğü kadar ürkütmezdi onları.'
kitapta; bir kızılderili'yle evlendiği için dağdan yaşamak zorunda kalan ve karısı ölünce onu köyüne gömmek isteyen bir meksika köylüsünün dramatik öyküsü anlatılıyor.
andrew jolly' nin inceccik ama içten romanı. karısının dağdaki cesedini aşağıya indiren bir kızılderili ' nin hikayesi olan kitap, ülkemizde ayrıntı yayınları tarafından basılmıştır.
