1.
-
kısa bir öykü başlangıcıdır:
bir bahar mevsimi daha geldi derken ,
nereden çıktı bu kar dedim içimden.
o sırada kapı zili çaldı ve sen karşımdaydın.
evet sen ve soğuktan olsa gerek, senin kırmızı al yanakların.
seni bana getirdi bu havalar, tam da sıkıntı basacakken içimi...
hoş geldin derken içeri gel, demeyi unuttum birden...
hoş geldin.
ancak sen bana gelmek için erken değil miydin?
ben bu kar yağışlı havada;
bir kadeh kırmızı şarap, biraz peynir, çerez ve meyve sunmak isterdim.
diğerleri tamam da sen bir kadeh içtikten sonra,
ya bu masumiyeti kaybedersen. -zaten ben seni isterken bir de-
seni ben :
"sen hayatım da olduğun için sevdim", dedim.
"seni ömür boyu görmesem de bir daha, hayatımda kal, orada, kalbimde bir aşk,
beynimde ise seni büyütmüş bir sevda gibi"...
devam eder bu...
2.
-
Part ıı-
geçen hafta kahvaltı sözümüz vardı, yine bir pazar sabahıydı.
açık havada güzel bir kahvaltı yapabilme umuduyla yola çıkmıştık.
ne oldu da buluşamadık,
şimdi ki yanıma gelişin;
sanırım bir özür gibi.
ancak korkutur beni hep bir özür amaçlı yapılan ziyaretler,
aşar amacını: özürden ziyade, bana vermek istediklerini sunarsın yavaşça bana.
kahvaltıya dönelim : sen, ben, tanımlanamayan duygular, tanımlanamayan aşk,biraz reçel; gül reçeli olsun,
biraz yumurta, belki sucuk, bal, tereyağı.
hava biraz soğuk ve belirsiz bir yağış durumu havada.
tek bilinen, senin üzerinde ince bir bluz, hafif bir dekolte ve abartısız bir makyaj. tarif ettiğim gibi giyinmiş ve gelmişsin.
bu sabah sanırsam birimizin en çok istediği ve diğerimizin bundan sonra hep isteyeceği bir duyguya doğru ilerleyeceğiz
kahvaltıdan sonra.
devam eder bu...
3.
-
evet daha fazla görüşebilmek erken mi bilmiyordum.
içimde sana olan duygu masumiyetini yitirir diye korkuyorum.
gerçekten erken mi bilemem ama görelim sürekli bence birbirimizi, heyecan şuan da beynimde değil, bacak aramda,
arzulanmanın, istek duyulmanın verdiği his ile sabah sabah tüm duygularımın uyanmasına sebep olmuştu.
ben onun masum gamzelerine aşıkken, o bana kalbinden koparıp verdi tüm anahtarlarını duygularının.
bazen yazmak değil, klavye ile dokunmaktı şimdi senden istediğim, ve ben sana dokunayım derken kendime dokunmuşum seni bu kadar
arzuladığımı bilmez iken.
devam eder bu...
4.
-
bu kadarına bir erkek evladı dayanamazdı,
her şeyin ilk olacağını anladığında ise ;
hem bir suçluluk, hem bir utanma ve yüz kızarıklığı, hem de yüksek bir enerji doldu içimde.
istememek imkansızdı.
onun kuytuluklarına ulaşmak istemek, kendinden başkasının dokunmadığı yerlere dokunmak,bunu düşünmek bile hayal iken,
ben çay almak için gittiğim mutfaktan döndüğümde gördüklerim ile artık sözün bittiği yere gelmiştik.
devam eder bu...
5.
-
ben ondan yaş olarak büyük olabilirdim,
ancak neredeyse beyin yaşlarımız aynı hissettirdi bana söyledikleriyle:
" tamam neden heyecan yaptırıyorsun"
üstünde siyah alt ve siyah üst çamaşırıyla kalmıştı, bu sözleri söylerken...
dokunulmamış ten ve ulaşılmamış tüm çıplaklığı ile karşımdaydı,
beni harca değil bu duruş, beni sev, beni mutlu et, deneyim ver duruşuydu bu...
bir kovalamaca başladı, bir aslanın, ceylanı yakalamak arzusu ile yaptığı müdahaleler ile başladı ev içerisinde bu
kovalamaca.
çocukluğuma inmiştim bir anda. kendimi saklambaç oynarken buldum.
gülücükler, kovalamaca devam ederken dayanılmaz bir istek artık beni kuytuluklara ulaşma arzusu ile kendimi
tutabilmekten artık benim yeteneğim dışına çıkmak üzere ve ilkel dürtülerimle ba baş kalmak üzereydi erkekliğim.
o mu ne yapıyor: heyecandan bacak arasından saydam bir şeyler akıyordu yavaş yavaş.
devam eder bu...
6.
-
erken son:
ne sen gel bana, ne de ben geleyim sana ,
bir ömür sen orada, ben burada kalalım,
aşkın lay lay lom unu yaşayalım uzaktan uzağa.
her pazar daha da arsızlaşmadan kahvaltı sonlarımız, kontrolümüzde kalsın içimizde ki arzular.
oysa masum bir çift göz bebeği isteriz her ikimizde, birbirimize şefkatle bakan.
uzaktan uzağa göster bana şefkatini derinlerin sende kalsın.
7.
-
alternatif son için bakınız:
müstehcen : (#19032388)