sener oktik

entry5 galeri0
    1.
  1. 2.
  2. yılda ortalama 400 dava açma kapasitesine sahip rektördür. dava sebepleri ise "bana sayın demedi" ve "bana yolda çelme takmaya çalıştı" gibi sudan sebeplerdir. öğrencinin hiç bir zaman yanında olmamıştır. rektörlük seçimlerini hile ile tekrardan kazandığı söylenmektedir.
    1 ...
  3. 3.
  4. muğla üniversitesini yaz üniversitesini haline getirerek geliştireceğine inanan muhteşem ticaret adamı...
    (bkz: yaz üniversitesi ne lan)
    ayrıca rektörlük seçimlerinde kendisine rakip olarak çıkan i.i.b.f. dekanı cemil ertuğrul u tekrar rektör olarak seçildikten sonra görevden alan insan. bununla birlikte garanti bankasının altına araba çektiği iddiaları alıp başını gitmiştir.
    1 ...
  5. 4.
  6. oğlu orhan tan'ı, öss'de 185 barajını bile geçemediği halde yıldız teknik üniversitesi mimarlık fakültesine kaydettiren rektör.

    ayrıntılar için
    http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=652177
    1 ...
  7. 5.
  8. muhteşem bir rektör, harikulade bir insandır. meziyetleri say say bitmez. aha biri de şurada. mail aracılığıyla elime geldi:

    "Değerli Meslektaşlarım,
    2004 yılından beri yürütmekte olduğum, Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu Rekreasyon Bölüm Başkanlığı görevimden, 01-Ekim-2009 tarihi itibariyle "tamamen isteyerek" istifa ettim. Her hangi bir yanlış anlama ve söz dalaşına neden olmamak için bu süreci sizlerle paylaşmak istiyorum. Bana göre beni istifaya sürükleyen sürecin aşamaları şöyledir:
    Aşama 1:
    2004 yılında Rekreasyon Bölüm Başkanı oldum. Bir süre sonra üniversite tarafından düzenlenen bir kokteyl esnasında, 150-200 kişinin önünde dayak yiyen bir profesörün hem idari hem de adli yargılamasında, profesöre yumruk vurulduğunu söyleyebilen tek şahidim. 150 kişi bu olaya gözlerini kaparken, görenlerde nedense "yalancı" gördüler. Hatta bazıları bölüm başkanı olduğumu, gelecekte profesör olacağımı işaret ederek, yönetimle çatışmamam gerektiği şeklinde "tavsiyelerde" bulundular. Şahitlik yapmamın bana zarar verebileceğini, hatta bu profesörün rektör tarafından sevilmeyen birisi olduğunu söylediler. Profesörün neden sevilmediği beni bağlamıyordu. Bir akademisyen dayak yemişti, ben görgü tanığıydım. Neden zarar görecektim, bu da beni bağlamadı. O profesörü arayıp olayı gördüğümü ve beni şahit gösterebileceğini söyledim. Profesör daha sonra beni aradı ve aynen şunu söyledi " Bak Ali Bey, ben sosyal demokrat görüşlüyüm, arkadaşlarım bana diyor ki; bu Ali sağ görüşlüdür seni satar, güvenme." Profesöre "insanlar beni tartının hangi kefesine koyar, nasıl algılar bilemem, ancak hiçbir siyasi parti veya oluşumla organik bağım yoktur, vatansever ve milliyetçi birisiyim" dedim ve rahat olmasını söyledim. Ancak, komiktir ki, profesöre olayı gördüğünü ve lehinde şahitlik yapacağını söyleyen Cahit Yaka isimli arkadaşı, onu mahkemede satmıştır. Ben gördüğümü söyleyecektim ve öyle de yaptım. Mahkeme kararıyla sabittir; profesör sadece benim onun lehine verdiğim ifade sayesinde davasını kazanıp tazminata hak etmiştir. Bir diğer ilginç durum ise, bu olay için açılan idari soruşturmada, aynı şahitler aynı ifadeleri vermiş olmasına rağmen, profesör ve kendisine yumruk vuran şahıs aynı cezalara çarptırılmıştır.
    Aşama 2:
    2008 yılının yaz döneminde, Rekreasyon Bölüm Başkanı ve Sınav Yürütme Kurulu üyesi olarak katıldığım BESYO özel yetenek sınavları sürerken rahatsızlandım Devlet Hastanesi acil servisine gittim ve vertigo teşhisiyle 2 gün rapor verildi. ilk iş günü öğleye doğru okuluma gittim ve acil servisten aldığım raporu onaylatmak için sevk talebinde bulundum. Sevk kâğıdımın üstüne saat yazılarak teslim edildi. Aynı gün raporumu teslim ettim. Hemen akabinde gerekçe gösterilmeyen bir yazı ile görevden alındım ve daha sonra hakkımda açılan idari soruşturma neticesinde raporlu olduğum resmi yazı ile tespit olunmasına rağmen, raporlu olduğumu söylemediğim gerekçesiyle uyarı cezası aldım. Yasal hakkımı kullanarak gerekli itirazları Üniversite Rektörlüğüne ve "O ZAMANKi YÖK'e" yaptım. Netice alamadım. Ara sıra yanımda okula götürdüğüm 6 yaşındaki oğlum, hep gelmeye alıştığı bölüm başkanlığı odamı görünce, "baba seni bu odadan attılar mı" diye sorar oldu. "Artık bizim paramız olmayacak mı" dedi. Hem benim hem ailemin huzuru bozuldu. O günden bu yana psikolojik ilaç desteği almaktayım. Daha sonra, idare mahkemesi nezdinde açmış olduğum yürütmeyi durdurmalı davam kabul edildi ve bölüm başkanlığı görevim iade edildi.
    Bölüm başkanlığını geri aldıktan hemen sonra, 2004 yılından bu yana BESYO bölümlerinden olan Antrenörlük Eğitimi, Spor Yöneticiliği ve Beden Eğitimi ve Spor Öğretmenliği eğitim-öğretim programlarında yer alan tümü tarafımdan yürütülen BES, BSY ve BSA kodlu "spor psikoloji" dersi ve ilgili diğer öğretim elemanı olan Öğret. Gör. Dr. Selçuk ÖZDAĞ ile 4 bölümde yürüttüğümüz "spor sosyolojisi" derslerinin bundan böyle (bölüm başkanlığını yürütmeli durdurmalı olarak geri almamdan hemen sonra başlayan 2008 Bahar Dönemi) sosyoloji ve psikoloji bölümünden görevlendirilecek öğretim elemanlarıyla yürütüleceği ve bunun bizzat okul müdür vekilimiz Yokaş Bey tarafından istendiği konuşulmaya başlandı. Tabii ki inanmadık inanmak da istemedik.
    Maalesef gerçekleşti. Konuyu Yokaş Bey'e ben ve Selçuk ÖZDAĞ defalarca açıklamaya çalıştık. Hiçbir Üniversite BESYO'sunda bölüm kodlu derslerin öğretim elemanı olmasına rağmen diğer bölüm öğretim elemanlarına görevlendirme yapılmayacağını, bunun doğru olmadığını, akademik çalışmalarıma ve şahsıma saygısızlık olarak kabul ettiğimi belirttim. Belki haberdar değildir diye; 12 uluslararası, 16 ulusal makalemin ve 24 uluslararası bildirimin olduğunu; 1 basılı 2 basımda kitabım, 2 kitapta bölüm yazarlığımın bulunduğunu; 4 ulusal bir uluslararası derginin hakemi olduğumu, bir ulusal derginin editörlüğünü yaptığımı, üniversitem adına 2 uluslararası kongreye çağrılı konuşmacı olarak katıldığımı ve yurtdışında spor psikolojisi dersleri verdiğimi, yabancı dil sınavından 88,750 puanım olduğunu ifade ettim. Hakkım dedim, dinletemedim. Çok anlattım hatta çoluk çoğumun rızkıdır dedim, olmadı. O günden beri birçok öğretim üyesinden ve öğretim görevlisinden daha az ikinci öğretim ücreti almaktayım. Meğer Yokaş Hocam çok önceden bölüm başkanı arkadaşlara bu derslerin artık okul dışından hocalarla yürütüleceğini belirtmiş. Daha sonra hem kendisi hem de Üniversite Senatosunun temayülleri ile bu karara varıldığını, tüm bölüm başkanlarının, benim ve okul sekreterimizin olduğu ortamda söyledi. Orada da itiraz ettim, sosyoloji ve psikolojinin ana bilim dalları olduğunu, bu nedenle bu derslerin dışarıdan verileceğini söyledi. Yanlış bir mantık olduğunu ifade ettim; bu mantıkla, spor işletmesi, spor yönetimi, spor hukuku, rekreasyon, sporda liderlik, spor fizyolojisi vb. yani disiplinler arası olup spor bilimlerine ait tüm derslerin hocalarını diğer bölümlerden görevlendirelim, BESYO'ları kapatalım dedim. Bölüm başkanı olan arkadaşlara bu derslerin bölüm kurullarında konuşulup konuşulmadığını sordum, hayır dediler. Zaten konuşulmadığını o bölümlerdeki arkadaşlardan da öğrendim. BESYO'daki diğer bölüm başkanı arkadaşlarımın bu dersleri veremediklerini üzülerek belirttikleri kulağımıza geliyor. Onlara kızgın değilim; ellerinden bir şey gelmediğine inanıyorum. Ama derslerin bölüm kurullarında konuşulmadan, yukardan dikte ettirilmesini de hazmedemiyorum.
    Aşama 3
    Okulumda ve eminim ki üniversitemde kimsenin kimseye güveni kalmadı. Hepimiz barut gibiyiz. Birbirimizi kırıyor ve üzüyoruz. Ekmeğini yediğimiz, yol gittiğimiz, sırlarımızı paylaştığımız arkadaşlarla bugün düşman olduk. ilk sıraya kendimi koyarak söylüyorum: şahsiyetsizleşiyoruz, insanlık vasıflarımızı yitiriyoruz. Kadrolar için kapışıyoruz, Dr. oluyoruz ama öğretim üyesi olamıyoruz. Birileri hemen öğretim üyesi olabilirken, bazılarımız yıllarca kadro bekliyor. Yeniler doğal haklarını almışken, bekleyenler onları ister istemez hasımları gibi görüyorlar. Aralarını bulmaya çalışmak bile pahalıya patlıyor. Öğretim Görev. Dr. olarak 30 saat ders alınabiliyor ama öğretim üyesi payesi uygun görülmüyor. Okutman ve öğretim görevlisi arkadaşların çoğu adam yerine konmuyorlar?
    Kimseyi suçlamıyorum okulumu ve üniversitemi karalamak gibi de bir niyetim yok. Sadece şu sorulara cevap bulamıyorum. O dayağı görüp de şahitlik yapamayan yaklaşık 150 kişinin kaç tanesi okutman, öğretim görevlisi, öğretim üyesi ve profesördü. Onlar hangi üniversiteden hangi akademik ve hangi aileden hangi ailevi terbiyeyi almış olabilirler? Onlar mı yanlıştı? Yoksa ben de çoğunluğun yanında olarak, işimi tatlı tatlı yürütmeli miydim? Sizce ben bu üniversitedeki en azından 150 kişiden daha dürüst değil miyim? Yaşadığım olaylardan sonra bir arkadaşımın bana sık sık söylediği "Ali gardaş rüzgâra doğru işedin" ifadesiyle ne demek istiyor? iktidarda muhalefet olunmaz mı, her şeye evet mi demek lazım? Akademisyenlikte yükselmek için yalaka olmak bir zorunluluk mudur? Doktora payesine sahipken, neden birileri yıllarca bekler de diğerleri hemen alır; bunun ölçütü nedir, ne yapmak gerekir, yükselmek isteyen akademisyenler hep aynı siyasi görüş demi olmak zorundadır, ya da çarkın dişlisi olma zorunluğu mu vardır? Üniversitemizde bir kast sistemi var mıdır? Anlamını bilmediğim için soruyorum, iti iti boğdurmak ne anlama gelir? Ben dediğim dersleri yürütebilecek kapasitede miyim yoksa kendimi mi kandırıyorum? Bölüm başkanlığından istifa ederek birilerini sevindirmiş olabilir miyim? Tüm bu soruların cevabını sizlerin insaf ve takdirine bırakıyorum. Ancak şundan emin olabilirsiniz ki, derslerimi, rızkımı geri almak için hukuk ve adalet sınırları içerisinde haklı mücadelemi aynı dertten muzdarip arkadaşlarıma emsal oluşturabilmek için "sonuna nereye varırsa varsın" sürdüreceğim. "ŞiMDiKi YÖK'e de" başvuracağım. Bu memlekette, idarenin yanlışlarını düzelten bir yargı mekanizmasının bulunduğunu ve mükemmel işlediğini iyi bilenlerdenim. Bu haksızlığı yukarıda da bahsettiğim üzere daha öncede yaşadım, bu üniversitede yaşayan çok sayıda akademisyen olduğunu da biliyorum. Kısmette bir daha yaşamak varmış. Allah, kadro bekleyenlere de, kendilerine hakları verilen ve verilecek yeni öğretim üyesi arkadaşlara da yardımcı olsun.
    istifamdan sonra gerçekleşen bir olayla ilgili olarak da birkaç sözüm var. Öğretim Görevlisi Dr. Hakan Ünal, Takvim, Sabah ve Yeni Asır gazetelerinde ve birçok internet sitesinde de yayınlanan "kadro dayağı", "akademik dövüş kulübü", "yaşlı hocaların gençlere dayağı" ve benzeri başlıklı haberlerde, benim Öğretim Gör. Dr. Fahri Akçakoyun ve Öğretim Gör. Şenol Yanar'la birlikte kendisini darp etmekle suçlamıştır. Beni çete reisi, sokak serserisi, arabasına bir arkadaşını çağırarak, bir başka arkadaşı tarafından dayak atılmasına ortam oluşturan şahsiyetsiz biri olarak göstermiştir. Okulumda ve diğer sosyal çevrelerimde itibarımla oynamıştır. Dr. Hakan Ünal'ın bu yanlışı düzelteceğini ümit ediyorum. Tüm üniversite personeline genel bir e-posta ile hakkımda yazılanların yalan/yanlış haber olduğunu açıklamalıdır. Ayrıca adı geçen yayın organlarında gerekli tekzipleri yapmalıdır. Dahası, tüm sınıflarda, sevgili öğrencilerimi de aydınlatmalıdır. Bunlar gerçekleşmediği takdirde hem adli hem de idari başvurularımı yapacağımı da belirtiyorum.
    Yrd. Doç. Dr. Ali TEKiN
    Muğla Üniversitesi
    BESYO Öğretim Üyesi"
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük