kırmızı bir loş ışık altında kendimle sevişir gibi my dying bride ile halleniyordum.
her şey onun artık bana bir yabancıymışım gibi davranmasıyla başlamıştı. ben onu hâlâ 'kadınım' olarak görürken o beni dış kapının mandalı ilân etmişti bile.
gitarın her keskin riff'inde yalnızlığıma daha çok sarıldım. her bir şarkı değişiminde şarabımdan uzuuun bir yudum daha aldım. jilete baktım. jilet bana baktı. ayağa kalktım. çıplaktım. ışığa biraz daha volüm verdim. bileğim görünür oldu. jiletim bileğime baktı. bileğim de jilete. dikey çizgiler hâlinde buluştular nitekim. nefesimi tuttum. gözümü kapadım. yazdığım mektuba son bir kez daha baktım.