uzaklaştıkça kendinizi de yitirdiğiniz şey olabiliyor, onu hissedemediğiniz her an, kayboluyorsunuz, kafanız duman duman, ne ötesi ne berisi, sahi nerdeydik biz, ne oldu, şimdi ne hissediyosun, hafızanı kaybetmiş olamazsın ya, ya yalancısın, sen sen değilsin, ya delisin, ben kendimi kandırdım, ya da ben çıkmaz bir kuyudayım, ışıksız.
en güzel günlerimin üç melun adamı var.
ben sokakta rastlasam bile tanımayayım diye
en güzel günlerimin bu üç melun adamını,
yer yer tırnaklarımla kazıdım hatıralarımın camını.
en güzel günlerimin üç melun adamı var
biri sensin
biri o
biri ötekisi.
düşmanımdır ikisi,
sana gelince,
sen;
yazıyorsun, okuyorum.
kanlı bıçaklı düşmanım bile olsa,
insanın bu rütbe alçalabilmesinden korkuyorum.
ne yazık,
ne kadar beraber geçmiş günlerimiz var.
senin,
ve benim
en güzel günlerimiz.
kalbimin kanıyla götüreceğim ebediyete ben o günleri.
sana gelince,
sen;
o günleri - kendi oğluyla yatan, kızlarının körpe etini satan bir ana gibi-
satıyorsun!
günde on kaat, bir çift rugan pabuç,
rahat bir döşek,
üçyüz papellik rahat için!
en güzel günlerimin üç melun adamı var,
biri sensin,
biri o
biri ötekisi.
düşmanımdır ikisi.
sana gelince,
sen;
ne ben sezarım
ne sen brütüssün,
artık ne ben sana kızarım,
ne de zatın bana küssün.
artık seninle biz,
düşman bile değiliz. *
birçok şeyin sebebi...*
başlarda çok kızdığım hatta zaman zaman nefret ettiğim. travma sebebim. herkesle kıyasladığım her kıyaslayışımda daha kötü kalpli bir canlının daha yeryüzünde olamayacağına karar verdiğim,sen...
üzen, kıran, ağlatan,sen...
ama garip bir şekilde her düştüğümde kaldıran yine sen.
aylar önce gecenin bir yarısında karşıma çıkıp bana aşk konusunda cesaret veren, ben sana sadece mutsuzluk getirdim belki o farklıdır diyen. üzdüğün anlar için gözlerime bakıp defalarca sessizce özür dileyen, sen.
git ve sakın gittiğin için pişman olma diyen, sen.
insanları, hayatı öğreten, öğrettiklerimi sakın unutma tamam mı, tamam mı dedim diye bir çocuk gibi tembihleyen yine sen. giderken unutacağını biliyorum deyip gülümseyen sen.
hayatımdaki dönüm noktası olan ameliyatımda her an arayan soran, vefalı sen. her aradığında sana söylediğim kötü sözler için utanan ben ve bunları asla hatırlamayan sen. sonrasında da öncesinde de sen geleceğin en tatlı annelerinden biri olacaksın bunu sakın unutma deyip beni bir kez daha ağlatan sen.
bugün aylar sonra bir anda aynı asansörde yanımda buluverdiğim sen.işin bitince bi kahve içelim mi haızr beykoz dayız diyen,sen...
kaç milyonluk şehir bir daha asla denk gelemeyiz diye düşünürdüm hep. açıklayamadığım bir şey bu. adı tesadüf mü? olamaz değil mi. her anıma bu kadar yetişmen tesadüf olamaz.
sanki sen her seferinde hissediyorsun bir şeylerin yolunda gitmediğini ve söylediğin iki üç cümleyle hayatıma bir büyü yapıp gidiyorsun. ve ben bütün gece tesadüf sadece tesadüf diyorum.
öyle bir aşk sonrasında öyle bir nefret ve şimdi böyle tuhaf bir dostluk. inanma sen benim söylediklerime seviyorum ben seni, nefret etmiyorum kırılmışlığımdandı o söylediklerim. sen az rastlanır insanlardansın.
herkes "o" olsa bile sen hep "sen"sin.
hep ol tamam mı? ben git dersem bile kal. en kötü anımda hep çık karşıma sihirli cümlelerini söyle. çünkü yeniden kurduğum hayatımın mimarı sensin,sen... *
ben olmayan, ama aslında en az benim kadar "ben" olan,
hiç görmediğim, ama yıllardır tanıyor gibi hisettiğim,
bi' kez bile gözlerine bile bakmadan gözlerindeki sıcaklığı fark ettiğim,
.....
hayatımda öyle bir yer edinmişsin ki "sen", seni düşünürken buluyorum bazen kendimi.
biliyorum sende de var aynı durum ama tıpkı dediğin gibi ikimiz de farklı yolları çizmişiz çoktan.
ne kadar çizilirse çizilsin yollar "sen", "ben" olmaktan; "ben" de "sen" olmaktan vazgeçmeyeceğiz, biliyorum.
seni tanıyana kadar bir emir kipi, çok canımı acıtan uzun bir süredir ise kim sen dese...
hiç sabırlı olmadığım kadar sabırlı olmayı öğrettin bana, kendi kendime bile vay be buna rağmen mi demeyi tattıran sen,
var olma ihtimalin o kadar değerli ki, sırf bu ihtimal için,
hiç olmadık, olma ihtimalimiz yoktu, tipin değildim belki ben senin, ama sen,
hiç olmama ihtimalinden hiç korkmadığım kadar korktum ilk defa,
o kadar yüzeylerdeydim ve o kadar derindiki sana dair her şey,
sustum, aslında konuştuklarımızı anlıyorduk ikimizde, söylediklerimiz, söyleyemediklerimiz oldu,
baharı candan erçetin daha bir farklı söyledi ikimiz için,
daha yorgun baktık hayata,
birlikte ama yanlız,
hep birlikte olcağımızı biliyoruz,
bir zaman, bir yerde, bir gün, çok geç, çok erken,
birlikte ve yalnız,
biz aslında ikimiz için hiç olmamalıydık.
evet benim akvryumdaki turuncu japon balığım,
inan çok ağır gelmeye başladı sabah akşam iki tane yem atma sorumluluğu bana,
bi pazarda sen hazırlasan kahvaltıyı,
bir gecede ben senin suyuna değil sen benim kola ma damlatsan ya votkayı,
seni terkediyorum,
belki bir gün seninle oluruz biz oluruz,
belki,