hiçkimseyi yerine koymayacağımı biliyor (sun) um.
seni unutmak için en ufak bir çaba gösterme gereği duymayacağımı da...
o otogar masalarında yediğimiz haşhaşlı tatlıyı...
sinema salonlarını....
çay bahçelerini...
tavlaları...
iskender, cantık, ızgara kombinasyonlarını...
okutulan kartlardan, en arka ikili koltuğa varıncaya dek, yolcu otobüslerini...
şehirler arası kaçak yolculuklarımızı...
bazen ne yapacağımıza karar veremeyişlerimizi...
bindiğimiz ve indiğimiz metro duraklarının isimlerini...
bir su markasında senden bir parça bulup da çocuksulaşmalarımızı...
sen yanımda, biraz da bana dayanarak yürürken, ellerin avuçlarımdayken, yani sıcaklığın durmadan içime akıyorken, yanımda hoşlandığım bir bayan değil de, bizatihi ben, yani yalnızlığımdaki yansımam, yani benden öte ben biri yürüyormuş gibi hissedişlerimi...
işte tüm bunları ve daha birçok şeyleri...
biliyorum, unutmayacağım...
suratımda patlayan avuçlarının çıkardığı sesten korkacak ve ardından da kahkahaya boğulacak kadar çocuk olan sen...
seni hatırladıkça bir dert ve özlem değil, sonu gelmez bir bahtiyarlık hissedecek olan ben...
boynuma sarılışındaki güzelliğin, bir ömür boyunca hafıza ürpertisi olarak varlığını sürdüreceğini biliyorum...
ve yarim...
ve benim olmasan da yarim...
başkasına gitsem de yarim...
aynı topraktan yaratılmışcağızım...
hadi, bırak artık gücenmişliği...
söylenme daha fazla...
bir sen var ki benim içimde benden öte benden ziyade
bir sen var ki senin içinde senden öte senden ziyade
bir sen var ki benim içimde benden öte benden ziyade
bir sen var ki senin içinde senden öte senden ziyade.
büyüttüğüm kadar yokmuşsun aslında.
ufak tefek biriymişsin.
evet tam da anladığın anlamda söylüyorum.
öfke,nefret falan değil aslında benimkisi.
kuyruk acım da yok.
bu ne peki der gibisin?
bu ne mi?
seni gördüğümde hissettiğim şey aslında..