Gelecekten umudu olmayan, tarihteki yaşanılan hataları tekerrürden ibaret gören, yalan ve samimiyetsizlikten nefret ettiği kadar hiçbir şeyden nefret etmeyen, sabit fikirli olmayan, mükemmeliyetçilik ve anksiyete virüsünü yıllardır hücrelerimde taşıyan, tanışmadan önce soğuk ve sessiz ama tanıştıktan sonra çenesi durmayan, aşka inanmayan, sosyoloji ve felsefeye ilgi duyan, her türlü bağnazlıktan nefret eden, tektipleştiriciliğe karşı, vatansever, liberal değerler taşıyan, her türlü fikre açık olan, sessiz sakin ama patladı mı tam patlayan, sorgulamayı ve araştırmayı seven, başkalarının kusurlarından önce kendi kusurlarıyla ilgilenip onu törpülemeye çalışan sıradan bir insanım efendim.
her şeye rağmen pozitif enerjisini koruyan, yaşanan bir olumsuzluk karşısında ufacık bile olsa olumlu bir yön bulmaya çalışan, ne olursa olsun umut etmeyi asla bırakmayan ve hayatta karşılaştığı kötü durumlara değil de, iyi şeylere, iyi enerjiye ve mutlu kalmaya odaklanan bir kimseyim, evet.
en kötü durumlar karşısında bile ''küçücük de olsa iyi bir şeyler olduğuna'' neden mi inanıyorum, çünkü; zaman akıyor ve içinde bulunduğum zamana bir daha geri dönemeyeceğimi biliyorum ve bunun farkındalığıyla birlikte o iyi şeyi görmeye çalışırsam, o iyi şeyi mutlaka görüyorum ve anın kıymetini biliyorum.
insan zihni gerçekten çok farklı işliyor. şöyle düşünün; bir şeyi çok irdelediğinizde ve kötü bir yönünü aradığınızda, o kötü şeyi görmemeniz neredeyse imkansız. değinmek istediğim nokta tam olarak bu; en kötü durumlar karşısında bile eğer iyi bir şeyler görmek isterseniz, irdeleyin, göreceksiniz.
denizin ortasında çakarı bozulmuş deniz feneri gibi karanlık dünyanın gözcüsü olmaktı belki?
nedensizce de kaçabilmeliydi herkesden,
peki neydi alıkoyan?
mavinin gücü nerede başlayıp bitiyordu ki?
baharı, denizin ortasında nasıl yaşar korsanlar?
soruların cevapları, hayatın neresinde gizliydi?
kopya çekmek ne kadar adil olabilir di?
yoksa anlamsızlığa anlamlar
yüklemek miydi yaşamak?
veya hiç uyanamadığımız uykularımızın oyunumuydu rüyalar?
kararlı mı olmalıydık, ya da tali fikirlere açık mı bırakmalıydık beynimizi?
diğerlerinin gücünü kabul etmek,
baştan kaybetmek değil miydi savaşı?
belki de yeniden donkişot'a dönebilmekteydi kurtuluş...
Çok çabuk parlayan ama siniri de çok çabuk geçen bir insanım.
Genelde insanlara karşı kin ve nefret besleyemiyorum ve küs kalamıyorum.
Haksızlığa ve yalana tahammülüm yok, bu ikisine kesinlikle sessiz kalamıyorum.
Hayvanlara insanlardan daha çok değer veriyorum. Kesinlikle zerre pragmatik bir insan olmayıp bir anlık üzüntüyle hiç yardım eli uzatmamam gereken insanlara yardım eli uzatabiliyorum.
Birini ezdikten ya da kötü davrandıktan sonra gönlünü almak için elimden geleni yapıyorum haklı olsam bile ve bunun vicdan azabını duyuyorum.
Bazen hiç ummayacağım kadar acımasız olabiliyorum ve buna anlam veremiyorum.