Veysel'imiz küçük yaşta geçirdiği su çiçeği hastalığı yüzünden gözlerini kaybetmişti ve artık evlenme çağına gelmişti. köyün güzelliğiyle nam yapmış kızını alması zor olmamıştı diğer tüm genç erkeklerin 1. cihan harbi için askere gitmelerinden ötürü.
köyün tek erkeği veysel o zaman aşık oldu hiç görmediği sonsuz aşkına, köyün güzeline. ama her güzellik sadakati içinde barındırmazdı. savaş bitip erkekler köye döndüğünde eşi daha doğalı bir kaç ay olmuş bebeğini ve veysel'i bırakıp sevgilisiyle köyden kaçtı.
anne sütüne muhtaç yavrucak ancak birkaç ay daha dayanabildi bu hoşgörüsüz hayata. veysel ise yaşadığı bu travmayı hiç unutmicaktı. belki bu yüzdendir ki tüm şiirlerini çocuklarının anası olan 2. eşine değilde köyün güzeline ithafen yazmıştır...
veysel ona yaptıklarına rağmen aşkından vazgeçmemişti. ayrıca sözlerine yansıdığı gibi hep suçu kusuru kendinde aramıştı; gözlerinde bulmuştu...
sen bir ceylan olsan ben de avcı
avlasam çöllerde saz ile seni
bulunmaz dermanı yoktur ilacı
vursam yaralasam söz ile seni.
kurulma sevdiğim gözelim deyin
bağlanma karayı alları geyin
ben bir çoban olsam sen de bir koyun
beslesem elimde tuz ile seni.
yıllar geçmiştir artık, bir sabah köy iki vefasız misafiri ağırlar. köylü güzeliyle sevgilisi dışarıda tutunamayıp geri dönmüşlerdir köye. veysel bu durumu öğrenince ''belki namusumu ödetecek gözlerim yok ama, gururumu diri tutacak yüreğim var'' der ve terkeyler o çok sevdiği köyünü, toprağını.
veysel der ismini koymam dilimden
ayrı düştüm vatanımdan ilimden
kuş olsan da kurtulmazdın elimden
eğer görsem idi göz ile seni.