Adını sema adlı bir çay dağıtım görevlisinden alan, çoklu çay içtirgeci.
1863 yılının bahar ayıydı. Ramazan efendinin iki oğlu da alamanya'ya işçi yazılıp gitmiş, ramazan efendi, ekmek teknesi olan çay ocağında tek başına kallmıştı.
Henüz 17 yaşında olan küçük kızı sema babasına yardım etmeye başladı ufak ufak. Sürekli küçük ince belli bardakta çay taşımak zor geliyordu sema'ya. Büyük bardak veya kupada da müşteri istemiyordu çay çabuk soğuyor diye.
iki dakka oturamıyordu sema.
-"sema çay ver"
-" amk herifi teneke mi taktirdin agzina, beş dakkada 3. Cay bu!"
Gibi..
Yetişemiyordu müşteriye.
Yine kalabalik bir günde ter kıçından akarken sema'nın, aklına denişik bi fikir geldi. Tepesinde bir kandil ateşlendi *. Alttan közle ısıtmalı bir çaydanlik yaparsa, bu kadat koşturmasına gerek kalmayacaktı.
Ertesi gün numune olarak, kalaycı memet abiye yaptırdığı iki çaydanlığı da getirdi ocağa.
Müşteriler başladı yine;
"Sema çay ver
"Sema cay bize"
"Sema çay ver"...
Sema anında operasyonu baslattı. Malı hazırladı ve masaya koydu!
-" sema çay, sema ver, sema ver, nereye kadar abi, alın kendi kendinize takılın da gidip boşları yikayayım amk!"
O günden sonra "sema ver" diyene bu ısıtmalı çaydanlık verildi.
Adı da elbette semaver oldu.