sem u pervane

entry5 galeri0
    1.
  1. şem ile pervane arasındaki ilişki öteden beri insanların ilgisini çekmiş, şairlerin en önemli ilham kaynaklarından biri olagelmiştir. Nerede bir mum, çerağ, kandil veya lamba varsa onun etrafında biteviye dönen ve kelebek ailesinden gelen pervaneler görürüz. Bu iki sembol gerek dünyevi aşk, gerekse ilahi aşkla ilgili yorumlarda birer edebi mazmun olarak kullanılmıştır.
    2 ...
  2. 2.
  3. pervaneler ışık çevresinde döner durur. şem burada pervaneleri kendine çeken, bağlayandır. tasavvufi edebiyatta ya da divan edebiyatında bu terimler aşık ile sevgili arası bağı oluşturur. sevgili muma benzetilir öyle ki bezm-i ezel meclisinin ışığa muma ihtiyacı yoktur. sevgili meclisin mumu, ışığıdır. aşık ise rakiplerle mücadele eder. kalabalık bir sürü halinde sevgilinin yan bakışını beklemeleriyle pervanelere benzetilir aşıklar. sevgili bazen güneşe de benzetilir ama aşığın gözünde güneş, sevgilinin yüzünün ışığıyla bahse bile giremez.pervaneler bazen kara benzetilir bu karların ışık etrafında daha net gözükmesiyle ilişkilidir. güneş varsa karlar erir aşığın temennisi sevgilinin karları eritmesi ve aşığa yan bakış oklarını yollayıp onun acısını arttırmasıdır. böylece aşık merhale atlayacak olgun aşık olacaktır. rakiplerini yok ederek gerçek aşka ulaşacaktır.
    1 ...
  4. 3.
  5. bir gece pervaneler dernek olmuş, bir mumu nasıl bulabileceklerini tartışıyorlardı. içlerinden biri önerdi:
    " hepimiz birden gidip niye yorulalım ki, birimiz gidip mum bulsun sonra gelip bize haber versin."
    öyle yaptılar. seçtikleri pervane hayli gittikten sonra uzakta bir köşk gördü, içinde de parlak yanan bir mum vardı. sevinçle geri dönüp arkadaşlarına mumun ne olduğunu, nasıl olduğunu bire bin katarak anlatmaya başladı.

    yaşlı bir pervane vardı aralarında, tecrübeli, güngörmüş, mumun ne olduğunu bilen. habercinin bu sözlerinden sonra onu kınadı ve " senin mumdan haberin bile yok, yanılmışsın! " dedi.

    ikinci pervaneyi gönderdiler. o da bir mum buldu ve ona şöyle bir dokunup geldi. sonra da ona nasıl kavuştuğunu önceki arkadaşından daha beter, ballandıra ballandıra tasvire koyuldu. yaşlı pervane yine sözünü kesti: " azizim bu senin anllattığın mum değil. sen de bilmediğin şeyleri anlatmaya çalışıyorsun."

    son gönderilen pervane mumu görünce sarhoş oldu , sevgiliyi kucaklar gibi kendini mumun ateşine attı. bütün bedeni kıpkırmızı kesildi. geri döndüğünde yaşlı pervane daha onu uzaktan görür görmez,

    "işte" dedi "yalnızca o başardı mumun ne olduğunu öğrenmeyi, yalnızca o erdi hakikate çünkü mum onu kendi rengine boyadı, oonu onurlandırdı.
    - yani üstat?!...
    + yanisi şu kumandan eğer aşk iddiasındaysan cisimden geçmelisin, bedeni ve varlığı aşk ateşine yakmalı, aşkın rengine boyanmalısın.
    - peki ya o zavallı pervane, o güçsüz kelebek, muma kavuşamayacaksa, hep boşa umutla çırpınıp durur, hep böyle canıyla oynayıp durursa yazık değil mi?
    + elbette değil! aramak her zaman bulmak demek değildir. ama her bulmak isteyen aramak zorundadır. aşık olana sürekli bir arayışın izinde olmak, daima aramak yetmez mi?
    - gerekli olan yalnızca aramak mı? kimi veya neyi arayacağını bilmek de önemli değil mi?
    + bu konu da isteyen misin, istenen mi, ona bakılır. eğer sevgiliyi isteyensen zaten hedefiin bellidir; yok istenensen o vakit irade elde değildir. kader devreye girer ve seni alıp götürür...
    1 ...
  6. 4.
  7. Geceleri balkonda ışığın etrafını alan pervane böceklerini fark etmiş miydik hiç?
    Ya onların aşk uğruna yaşadıklarını bilir miyiz? Yani pervanenin mum ışığıyla yaşadığı aşkın hikayesini.

    Aşk bir farkına varış, bir idrak seviyesidir. 'Aşk odu önce maşuka, andan âşıka düşer' derler, malum. Yani aşk ateşi önce sevilene ondan sonra sevene düşer. Önce sevilende bir ateş yanmalı ki pervane onun etrafında dönsün, pervane o ateşi görsün, sonra aşkının farkına varsın. Pervane aşkını ispat edebilmek için gördüğü anda ışığı, etrafında dönmeye başlar. Bir cezbedir bu. Bu cezbenin gittikçe daralan bir çemberi vardır. Işığın etrafında döner, döndükçe biraz daha yakından dönmek ister. Işığı gördüğü anda aşkı ilmel yakin olarak tanıyan pervane, onu aynel yakin bilmek istediği için gittikçe mumun etrafındaki çemberi daraltıyor.

    Çember daraldıkça pervanenin aşkı artıyor, şevki artıyor, coşkusu artıyor. Coşkusu arttıkça da cesareti artıyor. Aşk cesaret işidir, neticede. Ve pervane cesaretle kanadını şöyle bir değdirir ateşe. ilk lezzettir işte o acı. Acı verir, yakar içini. Ama ona verdiği acı o kadar hoşuna gider ki, daha fazla dönmeye başlar. Acı ve lezzet. Birbirine zıt bu iki duygunun bir arada olması nasıl mümkün. işte bu noktada, azabın ve acının lezzet olmasındaki sırrı yakalamak gerek.

    Azap kelimesi azp kelimesinden türüyor. Azp lezzet demek. Azabın ne olduğunu buna göre ölçün ve düşünün. işte kanadının ucunu bir defa yaktığı zaman pervane ilk azabı duyar; fakat öyle bir lezzettir ki o azap. Bu azap ve ondan alınan lezzet, insanı yavaş yavaş nefsinden sıyırıp vuslatı mümkün kılar. Bu sefer daha büyük bir cesaretle kendini ateşe atarcasına gider ışığı kucaklar.Ve burada ateş pervaneyi yakar kavurur.
    Bir buğday tanesi gibi toparlayıp yere düşürür. Artık pervane hakkal yakın biliyordur vuslatı. Bu fenadır. Bu canını verdiği noktadır. Mumun bundan haberi bile yoktur belki. Olmasına da gerek yoktur. Bu pervanenin aşkıdır çünkü.

    Aşkı uğruna can veren pervanenin aşkı. Ama öbür taraftan mum da yanar. Onun aşkı da, acısı da kendincedir. Önce can ipliğine bir ateş düşer ve yanmaya başlar mum. Sonra içindeki o yangını söndürmek için gözyaşı döker. Ateşi su söndürür çünkü. Ama mumun gözyaşları onun ateşine daha da bir güç verir, elemi arttıkça artar. Ve erir can ipi, sevgilinin yolunda yok olana dek...

    iskender Pala
    1 ...
  8. 5.
  9. Kiminin sevdayla yanacak kadar ateşi yoktur.
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük