az önce tnt kanalında verilip güne gözü yaşlı başlatan film. nasıl bir filmse hala kararsız kalırım cemşit mi ilyas mı diye. hah tamam işte en doğru olanı, cemşiti seçti işte deyip huzura erecekken asyanın alıp beni götür diyen bakışları tüm inançları alt üst eder. zor film gerçekten çok zor.
her izlediğimde ilyas'a birkaç kez daha saydırdığım filmdir... *
sevgi emektir tabii ama bundan da ziyade düşünülmesi gereken bi başka konu şudur; aşkta bile gurur vardır, olmalıdır...nasıl mı? misal;
asya, samet'i kucağına alıp geri döndüğünde ilyas'ı evde bulsaydı herşey çok başka olurdu... *
zordur bi kadının gururunu çiğneyip terkettiği eve dönmesi...
bunu bile yaptığı halde sonuç buysa, aşkından ölse de , gururuna saygı duyan erkeği seçmesi doğaldır...
kaldı ki , kaç insan kaldı hakkaten, kendisinin olmayan çocuğa "şu tepe karlı tepe yaylalar" türküsünü söyleyen adam gibi adam...
hani hep yaptığımız bi ayrım var ya aşk başka sevgi başka diye...
değil işte, aşk da emek ister, ki; sonsuz olsun...
Filmden çok müziğine biterim. Ölür ölür dirilirim. Cahit berkayı bir kez daha tebrik ediyorum. Bu filme anlam katan şeylerden birisi de jenerik müziği olsa gerek.
baş rollerini kadir inanır ve türkan şorayın oynadığı türk sinemasına damgasını vuran ve seneler sonra bile izlenebilen harika bir türk filmidir.yakın zamanlarda nostaljik bir galası da olmuştur.
yani sonunda gözyaşlarının sel olduğu bir türk filmidir. gerçekten benim başıma geldiğini düşündüm de ; insan bi daha normal yürümeyemez yani...hem çocuğun babasısın hem de -üstelik sana da aşıkken- çocuğun anası olan kadın "sevgi emektir" diye öbür adama doğru yürüyor. yani hem sevdiğin kadını, hem de o sevdiğin kadından olan çocuğunu kaybediyorsun...
ben bundan da daha vahim bir dram düşünemiyorum açıkçası....
hem çocuğun babası olcaksın hem de çocuğu ve kadını "öbür" adama kaptırcaksın...böyle bir şeyin ötesi de olabilir mi ?...
ne tuhaf filmdir o öyle. her izlenildiğinde insanın tüylerini diken diken eden bir duygusallığa sürükler, etkisi geçince "aslında o kadar duygusal film değildi ya" derken bir daha izlenir aynı olaylar, aynı düzen devam eder.
bu filmde türkan şoray'ın küçük oğlunu role uygun bir erkek çoçuğu bulamadıkları için bir kız çoçuğu oynamıştır.
türkan şoray katıldığı bir belgeselde * filmin kitabının çıkış hikayesini de anlatmıştı :
çinde iki kadın bir çoçuğun kendilerine ait olduğunu söyleyerek mahkemeye başvuruyorlar. biri "çoçuk benim", diğeri "hayır çoçuk benim" diyor. şahitlerle vs. olayın içinden çıkamayan hakim "bu iş böyle olmayacak, çoçuğu testereyle iki parçaya bölün, her bir parçasını bir kadına verin" diyor. kadınlardan biri "tamam" diyor, diğeri "hakim bey yavrumun ölmesindense benden uzakta yaşamasına razıyım, yavruma kıymayın. ben davadan vazgeçtim" diyor. hakim de "çoçuğun gerçek annesi budur, bir ana hiçbir zaman yavrusuna kıymaz" diyerek çoçuğu bu kadına veriyor.
çocukluğumdan tut da,ilk gençlik ve gençlik yıllarıma kadar belki en az yüz defa izlediğim ve her defasında da,sanki ilk defa izliyormuşum gibi son sahnesinde "acaba asya ilyas'ı seçecek mi" diye beklediğim,ve ilyas'ı seçmediği zaman içten içe hüzünlendiğim,ama asya"ya da bir yandan hak verdiğim,önce buruk bir gülümseyip akabinde ağladığım,oyuncularıyla,müzikleriyle herşeyiyle mükemmel türk filmi.
hatta o son sahnedeki cemşit"in beklerkenki korkuyla yutkunması ve asya"ya bakması silinmez asla gözlerimden.bir de asya"nın "seninim işte,alıp götürsene beni" diyen o tatlı sesi çınlar kulaklarımda bu filmi andığım zaman.