gerçek hayat ve yeni şafakta çalışmış şu sıralar haber7de meksika sınırı adlı kültür sanat programına katkıda bulunmakta olan gazeteci yazar. yayımlanmış kitapları
star gazetesinde ilk yazısını pazar günü yazmış iktidar muhalifi müslüman yazar. o kadar iktidar muhalifi ki çalıştığı kurumlar, star gazetesi, kanal 24 ve aktüel dergisi. star gazetesinde dincilerin artık ıphone la dow jones'u takip ettiğinden dem vuruyordu. yazısının yanında yarım sayfa haber. istanbul da milyoner fuarı başlıyor. yazar kişisi iddialı sözler etmeden üç beş kere düşünmeli.
şimdi bu ihl deki tipleri çıkarırken farkettim bu adamın duruşu konuşma şekli aynı rasim ozan kütahyalı. onun biraz daha sakini ve entellektüel duruşu tarzı. kaldı ki ne kadar entellektüel o da ayrıca tartışılır ama bu kadar kasıntı olmasına gerek yok.
selahattin yusuf, karşı tarafa cümlelerini sıralarken aslında kendisinin nasıl bir hataya düştüğünün farkında bile değil. cümlelerini o arkaik fransız roman yazarları gibi betimlemeye çalışması, lafı evirip çevirip bir ipe bağlayamaması sonra. bir ara dedim balzac konuşuyor. ama en azından balzac, bir akımdan gidiyor ve adını fransız edebiyatına bırakmış bir adam. peki ya selahattin yusuf?
ayrıca her söze karışması da dinleyici konumunun durumunu ortaya koyabilmekte. sıra gelince herkes konuşur. dinlediğin kadar dinlenirsin. bence bu böyledir. bir ara said ercan ile konuşurken hafiften bir gönderme yaptı said ercan'a. (zayıf yerinden yakala!) vallahi üzüldüm, billahi üzüldüm. bu böyle olmamalı. adam seni sayıp sana "abi" diyebiliyor, sen kalkıp "popülarite"den bahsediyorsun, adamın lafı bitmeden $lakk diye giriyorsun mevzuya. neymiş, islam geleneğinde tanınma var mıdır? önemli midir? müslüman insan popüler olmalı mı olmamalı mı? sormazlar mı adama o zaman neden tv'lere çıkıyorsun? neden izleyici karşısındasın o zaman? neyse konu bu değil, off, popülizm'i zerklemişler damarlarına. ben haksızlığa gelemiyorum, konu bu...
konu$mada etkin değil. bireyi kendisine çekemiyor. dinlerken bir ara boğulacaktım, eee, öö, üü bunlar dinleyiciyi sıkar. tamam bir oldu, iki oldu ama yedi yüz elli dört kez söylersen olmuyor. atmosferine çekemiyorsun böylelikle. demek ki yazmakla konu$mak aynı olgu değil selahattin yusuf...
net değil, sıkıcı, dolambaç ekseninde dola$ıp duruyor. insanlar nasıl tahammül ediyor anlamış değilim?! ayrıca, o saçlar, ovv yeap bebeğim. nasıl desem böyle bildiğin mark ruffalo'nun gençleşmiş hali. gerçi ruffalo nerede, yusuf nerede, o da var da. jöleli saçlar, kendinden emin duruş sergilemeler. best-seller falan mı sattı en son yoksa benim mi haberim yok...
eleştiri konusunda kendisi biraz daha geni$ olması gerekli. fikir benim, dü$ünce benim, insanlar sana mı soracaktı ki mösyö yusuf? bireylerden fikir almaktır önemli olan, müslüman bir duru$ sergilemek ve bu çizginin yükü altında kaybolup gitmeyi kimse istemez. sanırım selahattin yusuf da aynı şekilde...
eee, ööö, üüü gibi sesleri ben fransızlardan biliyorum. fransızlar, bizdeki gibi cümle olu$turma yapısından farklı hatta tam tersi şekilde dü$ündükleri için aralarda duraksarlar. "et, que, moi, je" gibi bilumum kelimeleri kullanırlar. fransa görmesem neyse yutacağım eyvallah da olmuyor cidden. diksiyon konusunda satır aralarını dolduramıyor ne yazık ki selahattin yusuf...
savlarını söylemekte ve kabul ettirmekte sıkıntısı var. tezine karşı bir antitez yöneltildiğinde de anlamsız biçimde hemen kabullenir. kitapları dışında "selahattinyusuf@gmail.com" isimli güzel bir şiiri vardı.