son günlerde özellikle karadeniz bölgesinde yaşanan doğal afet.
yalnız mide bulandıran bir konu var. günümüz şartlarında bir bölgeye ne kadar yağış düşeceği, o bölgedeki akarsuların bu yağışlarla nasıl hareket edebileceği önceden tespit edilebiliyor.
herhangi bir sel tehlikesine karşı önceden tedbir almak, insanların güvenliğini sağlamak medeni ülkeler için yapabildikleri bir uygulama.
oysa, hep gelişmekte olan ülkeler arasında adı geçen ama her ne hikmetse bir türlü gelişemeyen ülkemizde çoğu konuda olduğu gibi bu konuyu da allah'a bırakmışız.
sel gider, kum kalır, ölen ölür, kalan sağlar bizimdir.
aman canım ne önemi var selin, afetin, ölenin, kalanın. biz ayşe arman'ların açtıkları kıçların, kapadıkları başların derdindeyiz. bize ne.
Yağmurun fazla yağıp sel olması, yağmuru rahmet olmaktan çıkarmaz. Yağmura yine rahmet nazarıyla bakılır. Ancak yağmurun yetersizlik hasebiyle sele dönüşüp evleri basmasını, arabaları götürmesini bana hiç kimse izah edemez. Evet, takdiri ilahidir lakin tedbir kuldan tevekkül Allah'tandır. Asfalt yolların sular altında kalmasını görmezden gelemeyiz. Şehirlerini su basan belediyeler sözüm ona bu dramatik görüntülerin izlerini unutturacak olan altyapı çalışmalarını bitirecekti. Yine sınıfta kaldılar. Bu zihni sinir hallerle de hiç sınıf atlayamayacaklar.
yavuz bahadıroğlu nun istiklal savaşımızın temelinde yatan sosyal psikolojik şartları anlattığı romanı. 1991 yılında yeni asya yayınlarından çıkmıştır.
--spoiler--
25 haziran günü koçarlı daki, harap çiftlik evine dolu dizgin bir zeyrek geldi. yunanlılar, keşif taarruzuna geçmişlerdi. derhal toparlanıp hareket ettiler. az sonra da yunan müfrezesiyle karşılaştılar.
--spoiler--
gereksiz ama ne yazık ki yaygınlaşmış bir ektir. batı dillerindeki -al, -el ekinin bir versiyonudur. eskiden muhtemelen -lık ekiyle karşılanıyordu. eklendiği kök veya gövdeye ile ilgili, -e dair anlamlarını katar. bunun yanısıra türkçede cümlenin bilim"sel"liği üzerinde de etkilidir.